19 Mayıs 2016 Perşembe

Şifa tarifi veriyorum, not alın..


Her şey bir arkadaşımın tahlil sonucu kanında yoğun miktarda mikrop bulunduğunu öğrenmesiyle başladı. Çok ağır ilaçlar verdi doktor. Neyine güvendi bilmiyorum, arkadaşım reddetti bunları kullanmayı. Yan etkileri gerçekten akıl alır gibi değildi çünkü. 3 ay sonra kontrole gittiğinde tahlil sonuçları tertemiz çıktı ve doktor verdiği ilaçları kullanmamış olduğuna inanmadı. Sadece günde 1 çay kaşığı ÇÖREK OTU YAĞI içmişti.

Benim ise uzun zamandır devam eden mantar problemim vardı. Artık kremlerle yapışık yaşar hale gelmiştim. Kullanmadığım dahili ve harici ilaç herhalde kalmadı. Hepsi 1 hafta etki eder gibi oluyor, 2. hafta her şey yeniden başlıyordu.

Bir buluşmamızda bana hatırlattı. Sen de kullansana dedi, belki işe yarar.
Ne kaybederim dedim ve ertesi gün başladım denemeye. Yağlara fazla güvenim yok, içinde ne olduğundan emin olamıyorum. Bu nedenle ben kendisini tüketmeyi tercih ettim. Akşam yatmadan önce bir çay kaşığı çörek otu. Bazen yoğurta, bazen balla, bazen sade çiğneyerek, bazen de suyla yutarak.
Sonra endişelerimi bırakıp yağına devam ettim. Değişen bir şey olmadı. Eylül ayından beri bir daha mantar problemim hortlamadı. Tesadüf olmadığından emin olmadan paylaşmak istemedim. Sanırım 8 ay inanmaya yeterli bir süre..

Geçenlerde eşimin dişinde iltihap başlamıştı. Ona da içirdim. Dişçisinin randevusuna gidene kadar ağrısı kalmamıştı bile.
Yağını tüketmek daha kolay. Herhangi bir aktarda kolayca bulunuyor. Yalnız dikkat edin, küçük şişede olanlar, aktar aksini söylese bile, içmek için DEĞİL! İçilebilenler soğuk sıkım olan ve büyük şişelerde satılanlar.
Ama önemli olan düzenli kullanım.  Düzenli kullanmayınca hiçbir şeyden fayda beklememek lazım.
Kullanırsanız sonuçları lütfen paylaşın. İhtiyacı olanlara acil şifalar diliyorum.



16 Mart 2016 Çarşamba

bugün.. Ankara..

Kar yağıyor bugün Ankara’ya!
Kar yağıyor Kızılay’a, Güvenpark’a.
Bütün o çirkinlikleri örtmek, her yanı beyazla, masumiyetle kaplamak için.
Şehrime yeniden huzuru, dinginliği getirmek için çırpınıyor kar taneleri.
Soğuktan donan insanı karla ovmak misali, üzüntüden buz tutmuş yüreklerimizi ısıtmak için.

Ümitlerimizin azaldığı anda belki de her soğuğun ardından güneşin açacağını hatırlatmak için..


14 Mart 2016 Pazartesi

İYİ DEĞİLİZ!!


İyi değiliz!

Kızılay her Ankaralının yüreğidir.
Anılardır, gençliktir, özgürlüktür, kaçıştır, kendini buluştur.
Kafa dağıtmaktır, bir duvara oturup gelip geçenleri izleyerek. Onların üzerindeki kıyafetleri beğenmektir.
Dostlarla buluşmaktır bir kahve içmelik zamanda. Limonata içmek için bir kafeye, kumpir yemek için diğerine, lazanya için arka sokaktakine girmektir.
İlle de bir tanıdıkla karşılaşmaktır karşıdan gelen.
Kitap almaktır, almasan da bakmaktır. Paran olmadığında her kitabevinde 4-5 sayfa okumaktır beğendiğin kitabı.
Hediye bakmaktır, o dükkan senin bu dükkan benim tek tek gezerek, dükkan sahipleriyle muhabbet ederek.
Bedava müzik dinlemektir.
Bazen halay çekmektir, neyi protesto ettiklerini bilmesen de aralarına karışıp.
Ankara simidi yemek, yarısını güvercinlere atmaktır.
Kursa gitmektir, sınava hazırlanmaktır.
Dolmuşa, otobüse binmektir Kızılay.
Hava güzel olduğunda otobüsten erken inip biraz yürümektir.
Ankara'ya bir günlüğüne bile gelenlerin uğrak noktasıdır.
Havalimana gidiş, AŞTİ'den dönüştür.
Herkesin anı defterinde gülümseyen bir sayfadır…

Bugün ne halde bilmiyorum.
Görmeye yüreğim dayanmaz diye oradan geçemedim.
Kaybedilen canlara hiç gelemedim..
Artık YETER diye bağırmak istiyorum!!
Ankarama dokunma!
Ülkeme dokunma!!
İnsanlarıma dokunma!!
Derdin kiminleyse git onunla hallet, gücün yetiyorsa!!!

15 Şubat 2016 Pazartesi

İspanya'dan Kısa Kısa

Merhabalar,

Geçen hafta 7 gece 8 günlük İspanya turuna katıldık.
Madrid, Toledo, Granada, Sevilla, Valencia, Barcelona'yı kapsayan tatilimize dair kısa kısa değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.
Gördüğüm 3-5 olayla genelleme yapmaktan çekindiğim için bazı şeyleri 16 yıl İspanya'da yaşamış olan rehberimize de danıştıktan sonra yazdığımı belirtmek isterim.


  • Akdeniz ülkesi olmasına rağmen

2 Şubat 2016 Salı

Yıl 2016, "Sibel" olmak neden bu kadar zor? Gerçek bir başarı hikayesi..

Dün kadın olmanın bu ülkede ne kadar zor dolu olduğunu anlattığım bir mim cevaplamıştım. 
Bugün de tesadüfen Miras Erist’in geçen yıl paylaştığı bir yazıyı okudum.
Bir kadın hakkında, kahraman bir kadın hakkında.
Hikaye dediğime bakmayın, gerçek bir hayat anlatılan. Aslında çok olması gereken, sırdan olması gereken.
Ama bizi sıkıştırdıkları o “bir başına kadınsın, sen yapamazsın, dizini kırıp uslu uslu oturacaksın, kan tükürüp kızılcık şerbeti içtim diyeceksin” dayatmalarına yenik düştüğümüz için çok az olan, alkış alan bir hayat hikayesi.
Okuduktan sonra paylaşmak için iznini istedim.
İstedim ki herkese ulaşsın, paylaştıkça çok olsun, umut olsun, cesaret olsun. Benzer durumdaki herkes bir Sibel olsun. Böylece artık bu hikayeler içimizi açan değil, sıradan olan hikayeler olsun. Sağolsun izin verdi paylaşmama.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Mim: Kadın olmak

Kafası Karışık Blog tarafından kadın olarak konulu mimle mimlenmişim.
Hem de tam yine bu konuda sinirlerimin zıpladığı günlerde.
Çok dolmuştum, benim için de iç dökmeye vesile olacak.
Çok teşekkür ediyorum Dilek'e.

Kadın olmak..
Kendini tanımaya başladığın daha o 3,5 - 4'lü yaşlarda "ayıp" kelimesiyle karşı kalmaktır kadın olmak.

28 Ocak 2016 Perşembe

Kitap Yorumu: İçimizdeki Şeytan




Yayınevi       : Yapı Kredi Yayınları  
Sayfa sayısı  : 254
Basım Yılı    : 1940




Ne yalan söyleyeyim bu kitabı okuma listeme almaktaki en büyük etken Kiralık Aşk’ın Ömer’i oldu. Öyle bir karakterin başucu olan kitabı deli gibi merak ettim.

Aslında Türk edebiyatının kült eserleri arasında isminin geçmesi nedeniyle kitabı  diziden önce almış ama bir türlü okuyamamıştım. Okuma şenliğinde “uzun zamandır kitaplığınızda bekleyen bir kitap” kategorisini

Ne keyifli okudum: Freud'un Kız Kardeşi


Yayınevi      : Nemesis
Yazar           : Goce Smilevski
Sayfa Sayısı: 240
Baskı yılı     : 2013
Ödül            : Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü

Hani bazı kitaplar vardır bitmesin diye okumaya kıyamazsın ama elinden bırakmak da istemezsin. Karakteri arkadaşın gibi merak edersin okuyamadiginda, acaba naptı diye. Öyle bi kitaptı işte benim için Freud’un kızkardeşi..

Okuma şenliğinde “Karakterlerden birinin kitabın isminde geçtiği bir kitap” kategorisinde okudum.

22 Ocak 2016 Cuma

Şekere açtığım savaş ve Şekersiz Balkabaklı Chesecake tarifim

Bir süredir hayatımdan şekeri çıkarmaya çalışıyorum.
Okuduklarımdan anladım ki şekerin insana hiçbir faydası olmadığı gibi, bildiğiniz zehirmiş.
Tüm organlara zarar veriyor, alzheimerdan kansere kadar tüm hastalıkalr şeker sayesinde besleniyormuş.
Ve bu savaşa başladığımdan beri fark ettim ki hayatından şekeri çıkarmak imkansızmış!
Hiç aklıma gelmeyen şeylerin içinden (ketçap, tavuk suyu, salata sosu…vs.) şeker çıktı.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Tiyatro tavsiyesi : Terapi Ötesi


Öğleden sonraları annesinin yanında bulunan herkes bu oyuncuları tanır :)
Ankara dizilerinden Beni Affet ve Unutma Beni dizilerinden..

Cüneyt Mete'yi (sol üst fotoğraf) gördüğüm her oyuna atlıyorum zaten.
Dizilerde sadece kötü adam rolü oynatsalar da o kadar tatlı bir insan ki kendisi.
Ve "terapi" kelimesi de gitmek zorunda hissetmeme sebep oldu, kesin psikolojiktir diye.
Ama hayır,

10 Ocak 2016 Pazar

Bir "Gençlik nereye" klişesi de benden



Cumartesi kahvaltısına sevgili Hicran ve Murat’a davetliydik.
Minik kızları İpek ile oynamak, 2,5 yaşındaki bir insanla bu kadar rahat anlaştığımı görmek benim için oldukça keyifliydi.
Çocuk sahibi olma fikri hala yorucu gelse de iki gün boyunca “ne tatlıydı di mi?”li cümleler kurdum durdum.
Kahvaltıda konu iş hayatından açıldı ve öğrencilere geldi.

Hicran özel bir üniversitenin PDR (Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik) bölümünde öğretim elemanı.
Girdiği bir derste öğrencilerine “son 1 ay içerisinde sizi rahatsız eden olaylar neler oldu?” konulu bir ödev vermiş.
Başkentte yaşayan üniversite gençliği, Psikolojik Danışman adayları şunları yazmış:
  • ·        Makyajsız dışarı çıkmak zorunda kalmak
  • ·        Dışarıda telefonun şarjının bitmesi
  • ·        Saç düzleştiricisini prizde unutmak
  • ·        Alışveriş yaparken beğendiği kıyafetin bedenini bulamamak
  • ·        Yeni aldığı telefonun yeni modelinin çıkması

Bu arkadaşlar psikolojik danışman olarak görev yapacak ve insanlar içinde bulundukları zor durumlar için bunlardan yardım isteyecekler.
Benim tecrübelerim de bundan çok farklı değil!

Siyasi sorunları, ülkedeki sokağa çıkma yasağını, savaş tehlikesini, şehitleri bir tarafa bıraktık diyelim (nasıl bırakıyorsak, TV izlemiyor haberi yok olsun mesela); Ankara’da yaşayan bir gençsen canlı bomba alarmı korkutucu olmalı bence.
Ya da domuz gribinin tekrar başlamış olması.
Ego şoförü tarafından durakta beklerken ezilen insanlara bi için acımalı.
Her yerde karşına çıkan Suriyeliler hakkında olumlu ya da olumsuz bir hissin olmalı.
"Bu soğuk havada evi olmayanlar, sokaktaki hayvanlar ne yapıyor acaba?" diye bir düşünmelisin.
Ya da hepsini geçtim, tuttuğun takımın yenilmesine üzül de sporla alakan olduğunu anlayayım.
Ne bileyim aradığın kitabı bulamıyor ol da "okuyor" diyeyim.
Yeni yılı yeni bitirdik. "Hediye fiyatları çok yüksek" de, ömrünü geçirdiğin dünyayla bir ilgin olduğu sonucuna varayım.

Kimseyi düşünmüyorsan kendini düşün. "Mezun olunca iş bulabilecek miyim" diye bir kaygı duyar gibi yap en azından.
Yeni çıkan bir reklamda da işlemişler ya, adam "yarınlarından kaygı duyan gençlerimiz" diyor, genç yarın ne giyeceğini düşünüyor.

“Biz böyle değildik sanki” cümlesini sadece yaşlı teyzeler kurar sanıyordum, otuzlu yaşların ilk yarısında bunu sormak için bir yaşlı teyzenin ahını mı aldım, bilmiyorum.
Ama biz üniversite okurken haberleri izlerdik.
Kitap okurduk, tiyatroya giderdik.
Tartışırdık.
Bizimkinden başka hayatlar olduğunun farkındaydık ve onlar için hiçbir şey yapamazsak üzülürdük.
Galiba yaşlanıyorum..
Peki ben yaşlanırken sen nereye gidiyorsun Sevgili Gençlik??





8 Ocak 2016 Cuma

Kitap yorumu: Günü Birlik Hayatlar_Irvin Yalom

Yazar           : Irvin Yalom
Yayınevi      : Pegasus
Sayfa Sayısı : 207
Basım Yılı    : 2015



Öncelikle belirtmek isterim ki, kitaplarımla ilgili yorumlarımda kitabı okuyacak olanların heyecanını kaçıracak hiç bir şey yazmamaya özen gösteriyorum. Kitabın konusu ve bana düşündürdükleri dışında bir şey yazmıyorum.
Yazanları da okumamayı tercih ediyorum.
Sen gidip kitabın her şeyini, hatta sonunu anlatırsan ben neden okuyayım ki onu?
benzer kaygıları taşıyanları rahatlatmak için bu açıklamaya gerek duydum.


Her sene Pinuccia'nın düzenlediği okuma şenliğini uzaktan takip ederim.
Çok fazla kitap okuyamıyorum çünkü.
Ama kış okuma şenliğine katılmaya karar verdim, 1 kitap da okusam.
Mühim olan niyettir, diil mi?
Bu kitabı da "2015'te çıkmış kitaplar" kategorisinde okudum.

Aynı zamanda bu kitap, toplu taşımada bitirdiğim ilk kitabım oldu.
Bir süredir toplu taşıma kullanmıyorum.
Kullandığımda da evim ile işim arası kısa mesafe olduğundan kitap okumayı tercih etmiyordum.
Bu dönemin sonunda, kışın gelmesiyle birlikte, geç çıktığım saatlerde toplu taşımada kitap okuma keyfi geliştirdim kendime.
Akşam trafiğinde tahammülsüz, önüne kıran, karşı şeride dalan, selektör yakan insanlar yüzünden strese girmektense bin otobüse, şöfor naparsa yapsın.
Zaten araba da soğuk oluyor.
Isınana kadar eve geliyorum.
En arka koltuğa geçip, açtım kitabımı, okumaya başladım, oh sıcacık sıcacık..
Zaten bölümler de kısa.
Bitmeyen bölümlere de evde devam ettim, yarım kalmasın diye.
Güzel de oldu.

Gelelim kitaba:
Irvin Yalom en sevdiğim yazarlardan biridir.
Bildiğiniz üzere kendisi bir psikoterapist ve seanslarını yazıyor genellikle.
Tabi kişileri koruma amaçlı, kişisel bilgilerini ve olayları biraz değiştirerek.
Bu açıklamayı da her kitabına koyuyor.
Psikolojiye olan ilgim de onun her kitabına çekiyor beni.

Günübirlik hayatlar kitabında ölümcül hastalığı olan insanlarla olan seanslarını anlatmış.
10 farklı kişinin kısa öyküleri var kitapta.
yaşam süreleri kısa da kalmış olsa bu zamanın tadını çıkabilmeleri için yaptığı seanslar bunlar.
Deneyimli bir terapist olmasına, şimdiye kadar bir çok insana yardım etmesine rağmen hala "insanlara neyin yardımcı olduğunu" çözmeye çalışıyor hala.
Bazen etkili olacağını düşündüğü bir şey hiç işe yaramazken, bazen hiç ummadığı bir şeyin danışanının hayatını baştan başa değiştirebildiğini şaşkınlıkla izliyor.
Kendi yaşadığı tereddütleri, çıkmazları, başarısızlıkları ve öz eleştirilerini anlatması en sevdiğim kısımlar.

Uyarmak istediğim nokta ise, kitap ölüm korkusu üzerine yazılmış.
Bu yüzden okurken kendi ölüm korkunuzla  yüzleşmenize neden oluyor.
Kaldıramam diyenler uzak dursun.

Bazı kısımlarında kendimi bulduğum, bazı kısımlarında insan psikolojisi ile ilgili kafama takılan soruların cevaplarını buldum.
Herkesin anlayabileceği bir dille anlatmış Irvin Yalom.
Ben beğendim.
Psikoloji sevenler için gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. 





7 Ocak 2016 Perşembe

Güzel yıla geç veda..

Herkes vedalarını aralık ayının son haftasında yaptı ama bir türlü fırsat bulamayanlar olabilir, benim gibi.

Ülkem için kötü geçse de benim için hayatımın en güzel yıllarından biriydi 2015.
Nasıl olmasın ki; ölmeden önce yapılacaklar listemdeki bir çok maddeye tik attım 2015'te.
Albümümün en güzel resimlerinde bu tarih yazılı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...