19 Şubat 2013 Salı

Callisto Quartet konseri

Dün gelen bir telefonla, 
ve ısrar edeceğini bildiğimden rahat rahat naz yaptıktan sonra,
kendimi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonunda, oda müziği dinlemek üzere buldum.
Normalde müzik festivali dahilinde 40 tl den başlayan konser için giriş ücretsizdi.
Buna rağmen, 
40 tl'lik ücretinde 2. gününde kapış kapış  biletler tükendiğinde, 
bana "hani Ankara memur-öğrenci şehriydi, neyle gidiyorlar 40 tl'lik konsere?" 
isyanları ettiren sanat sever izleyici ücretsiz konsere pek rağbet etmemişti; 
salonun üçte biri boştu. 
Pes dedim..
Genel olarak san'attan anlayan entel yaşlı teyze-amcalar, bir kaç üniversite öğrencisi ve yeni mezun kesim gelmişti.





Dünyaya tekrar gelirsem müzisyen olmak, alkış seslerini duymak istiyorum.
Dünyanın en harika duygusu bu bence!





Konser bitiminde "iyi ki gelmişiz"ler havada uçuşuyordu.
Müzik, kaliteli müzik gerçekten ruhun gıdası.
Ruhum dinlendi, enerji doldu diyebilirim.
Mükemmel bir akşam oldu benim için.

Müzik bir harika,
bayanlar zarafetleri ile birer kuğu..
Öylesine hissederek çalıyor, çalmaktan öylesine keyif alıyorlardı ki, sizin almamanız mümkün değil!
Aralarındaki iletişim, gözleriyle anlaşmaları, kaçamak gülümsemeleri bile sıcacık.
Ne kadar güzel bir arkadaşlıkları olmalı diye düşünmeden edemedim.

Hepsi bir yana viyolenseldeki kumral arkadaş; 
sevgili Yaz Irmak, (en önde duran ve kocaman müzik aletini konuşturan müzisyen) 
Sen melek misin acaba?
Gözüm başka bir yere bakamadı.
Bir insan bu kadar mı sever müziği, enstrümanını ve bir gamze bu kadar mı yakışır bir insana?
Allah nazarlardan saklasın, ne diyeyim.
Bu güzel gece için teşekkür ederim.

Ankara'da olanların bilgisine:
hemen hemen her pazartesi CSO'da ücretsiz konserler olacakmış mayısa kadar.
Vaktiniz olursa kaçırmayın derim..



18 Şubat 2013 Pazartesi

Biricit'e teşekkürlerimle


Bu güzel kitapların hepsi Biricit'in blogunda Mr. Maana desteğiyle düzenlenen çekilişte bana çıktılar.
Çekilişin hemen ardından da elimdeydiler.
Kitaplığğımda, tezimi yazar yazmaz kendimi içlerine atacağım kitaplarım arasında yerlerini aldılar.
İş yerinde, 14 Şubatta geldiği ve o gün gelen 3. kargo olduğu için "kaç sevgilin var yahu?" sorularına neden oldu, kikirdedim hepsinde.
Tekrar teşekkür ediyorum güzel kitaplar için..

TDK'nın yapması gerekeni yapmışlar

TDK ne işe yarıyor bilen varsa bana anlatsın.
Beni tek bildiğim, bir kelime dile girdikten sonra "olmazzz, öyle demeyin, böyle deyin" diye geç kalınmış şekilde ortalığı karıştırması.
Bir de "oturgaçlı götürgeç"leri var tabi, hakkını yemeyelim.
Bugün bir paylaşım gördüm.
Benim sıklıkla ihtiyaç duyduğum ama yazılışına karar veremediğim, bilgisayarımla inatlaşıp durduğum kelimeler.
Belki aynı durumda olan vardır diye paylaşmak istedim.
Aldığım yer burası: http://egemencanvural.com/
"Egemen Vural"'a teşekkür etmemiz gerekiyor anladığım kadarıyla.
Teşekkür ediyorum! 
Aslında birkaç kelime daha ekleyebiliriz: ayırt etmek mesela (umarım böyle yazılıyordur)
İşte o kelimeler:



17 Şubat 2013 Pazar

Yumuşacık bir gün



Dünya kedi gününüz kutlu olsun!

Bugün hepimiz kediyiz :))





Bu da günün şarkısı



15 Şubat 2013 Cuma

Sinir krizi geçirmek isteyenlere Yurtiçi Kargo!




Tek bir gönderim olmadı ki Yurtiçi Kargo ile yollanmış olsun ve sonunda sinir krizi yaşamayayım!
Sonuncusunu 12 şubatta yolladığım gönderimde yaşadım. Bugün hala ulaşmamış olduğunu öğrenince Şelale şubesini (Manavgat) aradım. Gönderim 13. nde teslimata gitmiş söylediklerine göre, ama alıcı yokmuş, vermeden gelmişler. Yalnız koca otelde kimsenin gelen kargocudan haberi yok.
Şube personeli Sermin Aydın hanımdan bir de fırça yedim:
Alıcı oranın müdürü değil miymiş? Nasıl haber vermezmiş çalışanları diye.
Konuşmayı yaptığımızda saat sabahın 10.30u olmasına rağmen "kusura bakmayın, bugün geçti, artık teslim edemeyiz, yarına kaldı" cevabını aldım.
İstediğim yere şikayet edebilebileceğimi de ekledi sağolsun.
Manavgat gibi bir avuçluk yerde ve sabahın 10.30 unda nasıl "artık geçti" denebildiğini anlayan varsa anlatsın bana lütfen!

Ardından Akdeniz Bölge Müdürlüğünü aradım ve durumu izah ettim.
Aynı zamanda personelinin saygısızlığını, bana bağırmasını da ekleyerek.
Ki bu ilk değil, daha önce de defalarca şahit oldum Yurtiçi kargo personelinin saygısız ve lakayt davranışlarına.
Bölge Müdürlüğündeki hanımefendi kibar bir üslup kullanmasına rağmen personelinin tavrından pek de rahatsızlık duymadı.
Ben 3 gündür ellerinde tuttukları ve bugün de teslim etmeyecekleri paketimi ve uğradığım saygısızca tavra bir özür olarak sorunun çözülmesini bekliyorum, diğer firmalardan alışkın olduğum üzere.
Ama çok da umrunda olmadı bölge müdürü hanımefendinin.
Sonuç olarak ne sorunum çözüldü, ne paketim alıcısına ulaştı, ne bir özür duydum.

Bu firmanın hizmet etme, müşteri memnuniyeti gibi bir kaygısı kesinlikle yok!
Hatta personelinin rahatlığına bakılınca hepsi ya eş, dost, akraba ya da farklı amaçla kurulmuş bir firma olduğunu düşünmeye başladım.
Küçük bir çalışanın terbiyesizlik yaptığı takdirde işinden olma gibi bir korkusunun olmaması bunları getiriyor akla.

Bu yaşadığım kaçıncı Yurtiçi Kargo rezilliydi.
Bundan sonra ne kullanırım, ne de Yurtiçi Kargoyla çalışan sitelerden alışveriş yaparım.
Sinir krizi yaşamak istemiyorsanız siz de Yurtiçi Kargo'dan uzak durun derim..
Benden söylemesi!



14 Şubat 2013 Perşembe

Gel bitanem gönlüme gel!


Beslenecek yumuşacık, sıcacık insanları bulmanız
ve bir ömür birlikte mutlu olmanız dileğiyle!
Her gününüz, her anınız sevgi ile dolu olsun..

(kalp kalp)

11 Şubat 2013 Pazartesi

10 Şubat 2013 Pazar

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer - Laurent Gounelle

Orjinal Adı    : Dieu Voyage Toujours Incognito 
Yayınevi        : Pegasus Yayınları
Sayfa sayısı  : 447 

Tür olarak kişisel gelişim ya da gerilim olarak okumuştum bir çok yerde.
Ama ikisiyle de ilgisi yok.
Yazarı Laurent Gounelle bir psikiyatrist.
Kitabın ilk yarısında da insan psikolojisi ile ilgili bilgiler yer alıyor.
Daha doğrusu, romanın kahramanı Alan'ın psikolojisinden yola çıkılıyor.
Ama kitap,  kesinlikle bir kişisel gelişim kitabı özelliği taşımıyor.
İlk yarısından sonra gizemli bir hal almakla birlikte

8 Şubat 2013 Cuma

Urfalıyam ezelden...Şanlıurfa gezim..

Urfa'yı ziyaret edeli haftalar oldu, yeni tamamladım yazımı.
21. Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Semineri  Şanlıurfa'da düzenlendi.
Seminerin konusu "Ritüeller ve Yaratıcı Drama" idi.
Bu tema için ritüel şehri Şanlıurfa'dan daha iyisi seçilemezdi.


Otelimiz Balıkgöl'ün arkasındaydı.
Tarihi Kapalı Çarşıya da çok yakındı.
İlk gün erkek kalkıp Eski Urfa kısmını dolaştık.
Evet onlar gerçekten palmiye!!

Tarihi Kapalı Çarşı sabah duasıyla açılıyor.
Bir kişi yüksek sesle dua etmeye başlıyor, ardından tüm esnaf ellerini açıp Fatiha okuyor.
Ne güzel bir ritüel..
Tabi ben ve arkadaşım, sabahın erken saatinde dışarıda gezen tek iki açık bayan olduğumuz için ve çarşıya girer girmez biri "Eyy cemaati müslümiin.." diye bağırınca linç edileceğmizi sandık, yüreğimize iniyordu o ayrı.
Ön yargı kötü bişey..



Bakırlar genellikle el yapımı.
Önünüzde tak tak yapıveriyorlar.


Urfa'da her yer kadife kumaşla kaplı.
Mor en çok rağbet gören renk.
Kadın-erkek, yaşlı-genç hepsi mor giyiniyor.


Urfa'da dolaşırken TRT Gezelim Görelim ekibi ve Nuray Yılmaz'la karşılaştık.
Şanlıurfa bölümünü izleyen olduysa o mor yemeni deneyen ve kırmızı süslü püslü elbiseye mankenlik yapan şahıs bendenizdim efendim.

Bir Urfa küçük hanımefendisi.
Emziğimi bırakmadım ama şimdi bile süslenmeden çıkmam diyor bize..

Balıklı Göle gitmeden Urfa'ya gittim denir mi?
Balıkları gördüğünde İbrahim Peygamber ateş atıldığında ateşin göle, odunların da balığa dönüştüğüne dair şüphesi kalmıyor insanın.
Çünkü bu balıklar gerçekten odun büyüklüğünde.
Yem attığınızda birbirlerinin üzerinden atlıyorlar yemi kapabilmek için.
Ayağım kayıp düşse beni de yerler mi acaba diye düşünürken buldum kendimi bir an..






İnsanları oldukça sıcak.
Bi yere nasıl gideceğinizi sorun, bakıyorsunuz sizi kapısına kadar götürüp geri dönüyor.
Siz zaten o tarafa gidiyor sanırken, onun düşüncesinin "gözümle göreyim bulduğunu da içim rahat etsin" olduğunu sonunda öğreniyorsunuz.
Balıklı Göl çevresinde çocuklarla karşılaşıyorsunuz, size oranın tarihini anlatmaya, üstelik de bir kaç dil seçeneğiniz var, pek bi istekliler.
Ama onların amacı içlerini rahatlatmak değil, bahşiş.
Lütfen karıştırmayın!
Zaten karıştırırsanız da "abla bahşişimi vermedin" diye geri dönüyorlar.

Tarihi Urfa Kalesine çıkmadan olmazdı.



Eski Urfa ve Yeni Urfa olarak ikiye ayrılıyor. Bunlar hepsi Eski Urfa'dandı. Ana cadde üzerinde yürürken bir noktadan sonra insan profili değişiyor.
Eski Urfa tarafındakiler daha çok şehrin yerlileri, rengarenk, şatafatlı giyimleriyle fark ediliyorlar.
Yeni Urfa tarafında insanlar genellikle dışarıdan gelen, memur, öğrenci kesimmiş. 
Giyim tarzının resmileşmesinden sonra anlaşılıyor zaten.

Urfa'da akşam 5'ten sonra sokaklar boşalıyor ve dükkanlar kapanıyor.
İşinizi kesinlikle akşama bırakmayın.
Bir fotokopi çektirebilmek için şehri bir ucundan diğerine yürüdük, bir tane açık kırtasiye bulabildik..

Kaleye çıkacak olursanız da aklınızda bulunsun, 5'te kalenin girişini de kapatıyorlar. 
İnmek için tüneli kullanmamızı söylediler.
Kullanırız dedik.
Nereden bilirdik, Tarkan filminin çekildiği derinnn upuzunn tünelden inmemiz gerektiğini.
Bir arkadaşımız düştü.
Merdivenler öyle dik ki.
Aynı anda iki ayağınız yere basamıyor.
Nihayet inmeyi başardığımızda diz kapaklarımız zonkluyordu hepimizin..

Yediğin içtiğin sana kalsın diye bir söz vardır ama söz konusu Urfa olunca geçerliliğini yitiriyor.
Ben daha önce (ne Adana'da ne Bursa'da) hiç kebap yememişim onu anladım.
Diğerlerini yuttuğum için çekmeyi akıl edemedim.
En son gözüm doyduktan sonra çektiğim soslu tavuğu paylaşayım:

Burası herkesin önerdiği şık bi kebapçıydı.
Ama burada bile tabaktı, bıçaktı olaylarına gerek duymuyorlar.
Zaten kebap dediğin elle yenir..

Bu da urfalıların "fukara tatlısı" dediği ama beni tavlayan, hafif ve nefiss şıllık tatlısı..
İlginç olan, öğle yemeğinde kebap yedikten sonra akşam acıkmıyorduk hiçbirimiz.
Yemeklerde kuyruk yağı kullanıldığı için bir çok kişiye ağır geldi, cır cır oldular.
Midem sağlammış bir kez daha görmüş oldum.
Ama ne yalan söyleyeyim, 1 gün daha kalsaydık ben de bozuyordum midemi.

Tarihi yerleri de gezdik: Göbeklitepe kazı alanı, yeni yapılmakta olan mozaik müzesi vs gibi.
Tarihten anlamayan biri olduğumdan kebaplar kadar ilgimi çekmedi..

Son akşam gala olarak sıra gecesi düzenlendi.
Olağanüstü bir davulcu vardı, makinem yakalayamadı hareketlerini.
Davulu bir tek amuda kalkarak çalmadı.
Çi' köfte olmadan sıra gecesi olur mu?
Sıra gecesinde ya da Urfa'da herhangi bir yerde size mırra ikram edilirse -çok çok acı bir kahve, ben içemedim- siz siz olun, asla bardağı yere koymayım.
Koyarsanız ceza olarak ya içini altınla doldurup geri vermeniz ya da size mırra vereni evlendirmeniz gerekiyormuş.
Bana kimse söylememişti bunu ne yazık ki :S
Garsona "ben bekarım, alayım seni" dedim ama benimle evlenmek istemedi :(

Kendileri yiyeceklerinde koydukları isotun 1/8'i kadar isotla yapmış olmalarına rağmen ben bu çi' köfteyi de bitiremedim.

Hayatınızda bir kerecik olsun Urfa'ya gidip kebap yemeden ölmeyin, benden söylemesi..

6 Şubat 2013 Çarşamba

haksız mı ama?

hakkını helal et..miş..oldu..!
hakkını helal edip etmeme Yelizin kim olduğu sorusunun cevabına bağlı olarak değişim göstereceğinden sorulacak en mantıklı soru:
Yeliz kim??
Günün kahkahası için bu görüntüyü bana yollayan Yeşimikoma kocaman teşekkür..

1 Şubat 2013 Cuma

Ödülüm ödülüm benim güzel ödülüm_mim


Sevgili Ebru i.S. küçük blogları sevme, koruyup kollama bağlamında beni mimlemiş.
Çok teşekkür ediyorum, özellikle de koruyup kollama kısmı için.
Başlıyorum soruları cevaplamaya:


1.   Sabaha karşı 4'te kapınız çalındı...
Duyarsam sanmıyorum ki açabileyim korkudan. Zaten duymam. Bir tek kedimin sesine karşı hassasım, onun dışında kapıyı yumruklasalar uyanmam. Kardeşin anahtarını unutup, kapıda kalmış ve beni uyandırmaya çalışırken komşuların polis çağırmaya teşebbüs etmişliği vardır :)
2.   Sizden genç bir iş arkadaşınız terfi etti...
Daha yeni doktorayı bitirdi bir arkadaşım. Severim kendisini. Tezini teslim ederken ismimi yazdım ayakkabısının altına. Bizde yaş önemli değil, kıdem önemli, askeriye gibiyiz.
3.   Sevgilinizin annesi size bir hediye almış ama ...
Almamış, kendi elleriyle örmüş. İki tane dünya güzeli atkı, biri kırmızı, biri mor. Elleri dert görmesin. Ama çok utandım ve doğru dürüst teşekkür bile edemedim. Utandım ama napiim..
4.   Arkadaşlarınızla bir kafede buluşacaksınız. Siz biraz gecikmeli olarak gidiyorsunuz ve masada hararetli bir tartışma var."Keşke daha erken gelseymişim" diyorsunuz içinizden. Ne olabilir?
Genelde mesai saati sıkıntım olmadığı için en erken gidenlerden biri olurum. Keşke diyorsam kesin bir dilek gerçekleştirme ya da sevindirilecek bir çocukla ilgilidir. Başını kaçırmışımdır, merak içinde konuya adapte olmaya çalışıyorumdur. Ama bana özet geçerler. Canlarım benim, seviyorum onları.
5.   Hoşlandığınız kişi sizi arabasıyla dolaşmaya davet etti. Arabasına gittiğinizde...
Araba dediği şeyin ya kamyonet ya triportör olduğunu görürüm. Şık araba sahibi birinden hoşlanamama gibi bi virüs taşıyorum içimde.
6.   Sokakta yürürken birinin sizi takip ettiği hissine kapıldınız...
Yavaşlar ve arkasında kalmaya çalışırım. Bakalım ne yapacak? Olmadı karşıya geçerim, markete girerim, dururum. İşini zorlaştırmaktan da keyif alırım. Sen akıllıysan biz de paskalya yumurtasından çıkmadık herhalde.
7.   Haksızlık...
İçimdeki testereyi ortaya çıkaran yegane durum..
8.   İcat ettiğiniz kokteylin adı:
The best sex on the beach (böyle de taklitçiyim :) )
9.   Gemidesiniz ve kamaranızı ....ile paylaşmak zorundasınız.
Fındık faresi, fındık faresi olsun lütfen. Gerçi gemi yolculuğu yapmak hayallerimden biridir, gözüm hiçbir şeyi görmez ama bi sevimli farecik harika olur.
10. Yılbaşı büyük ikramiyesi size çıkmış... (ahh keşke:))
Bir kısmını dilek çocuklarım için ayırırım. Özellikle de kale içinde dileğini aldığım minik fıstığın dileği için. Geri kalanıyla kendime şirin bi kitabevi açarım. Bütün gün içinde oturur ve kitap okur, sadece okuduğum ve beğendiğim kitapları satarım. Tabi ki tavşanlar için ayrı bir bölüm var, kitapları kemirmiyorlar.
11. Bir partiye gittiniz ve kapıdan girer girmez bütün bakışlar size çevrildi...
Yine mi en kokoş benim ya? Ama düğün bu, buraya da sıradan bir etek takıp gelinmez ki. Söyleyin onlara kokoş olan ben diilim, rüküş olan onlar!


ve tabi ki hakkımdaki 11 gerçek:)
            1) Ne yazık ki gösterdiğim gibi 20'li yaşlarımın başında değilim. Ahh ahh geride kaldı 20'ler.

         2) Oda arkadaşımın tam bir paçoz olduğunu düşünüyorum. Bir insan bu kadar korkunç nasıl giyinebilir. Çizgili eteğin altına desenli çorap, üstüne de kareli gömlek giymek nasıl bir zevktir yahu? Birşey söylememek için kendimi çok zor tutuyorum. Beni ilgilendirmez sonuçta çünkü, o öyle seviyordur belki.

         3) Bütünlemede özellikle zor sorular hazırlayacağım. Çünkü sinir oluyorum bütünleme olayına. Bizim zamanımızda çan eğrisi yoktu, 60 ortalama ve finalde 50 barajı vardı. Bize yazık değil miydi madem öyle?

         4) Hayır, aslında hastanede randevum falan yok. Saat 11'de işe geldiğim günler mırıl mırıl yatak keyfi yapıyorum. Sefam olsun..

         5) Karar verdim, yeniden yazmaya döneceğim, şu tez bitsin de.

         6) Dünyaya yeniden gelirken seçim yapmama izin verilirse Buket Uzuner olmak istiyorum. Onun gibi çok seyahat etmek ve o güzel kitapları ben yazmış olmak istiyorum. Ama lütfen evliliğim de mutlu geçsin, boşanmayayım.

         7) 1 aydır, cüzdanımı evde, telefonumu çekmecede, kartımı atm nin içinde, kendimi otobüste unuttuğum ve hatta yapmam gereken sınavı hocamın telefonu üzerine hatırladığım doğrudur. Sorun yok, 2. sorunun cevabında bahsettiğim arkadaşım geçen yıl arabasını, camları ve kapıları açık olarak park yerinde iki gün boyunca unutmuştu. Bu da sürecin bir parçası.

8) Blogda mim yazmayı seviyorum. Ama başkasını mimlemekten biraz çekiniyorum. Yapmış mıdır, yapmak ister mi, mim yapmam der mi diye düşünüyorum açıkçası.

9) Bazen hayal kurup, kurduğum hayaldeki güzel ya da üzücü duyguya kaptırıp, oturup zırıl zırıl ağlayabilme gibi yeteneğim var.

10) Midye, karides, ahtapot gibi şeylerin bulunduğu bir masaya asla oturmam. Oturursam da böğürür dururum.

11) Kendimle ilgili söyleyecek 11 şeyi çok zor buldum. Bunu 3 gündür taslak olarak kaydedip, ekleyerek bitirebildim.

İzlediğim 200'den az üyesi olan çok fazla blog sahibi yok.
Olanlar da yapmışlardı. 
O nedenle 11 kişiye gönderme şartını müsadenizle geçeceğim.
Bu güzel koruyup kollama mimi için tekrar teşekkür ederim.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...