13 Ağustos 2012 Pazartesi

Dünyadaki cehennemdir bir otogar eğer veda sahnesi gerektiyorsa..


Kendime dair hatırlayabildiğim en eski anılar şehirlerarası otobüs terminallerine aittir.
Ya birileri gidiyordur ya da ben geride en sevdiklerimi bırakarak.
Ağlamaktan gözlerim çizgiye, suratım patatese dönüşerek.
Avazım çıktığı kadar gitmeeee/gitmicemmmm diye bağırarak.
Hele o son dakikalar var ya son dakikalar, "hiç bitmesin nolur"la "yeter, bir an önce bitsin bu işkence" arasında sıkışıp kalarak..
Gitmek mi zor, kalmak mı sorusunu daha o yaşta sormuşumdur kendime.
Sonuçta hiçbir şey değişmemiş, dört tekerlekli kocaman bir böcek en sevdiklerimi yutup, etime bir kanca geçirip uzaklaşmıştır yavaş yavaş.
20'li yaşlarımın sonunda vedalaşmaları, özellikle de otogar vedalaşmalarını çıkarmıştım hayatımdan.
Sevdiklerimle doğal ortamlarında vedalaşıyordum.
Otogar yok, giden otobüs yok, el sallamak yok.
Bugün kaçamadım.
Ankara söğütözü ulusoy terminali.
Mavi-beyaz bir böcek.
İçinde çok sevilen.
Bırakmamak istemek.
Tam kapanırken o kapı, içine atlamamak için kendini zor tutmak.
Bi kere daha sarılmak istemek sımsıkı, yetmeyeceğini bilerek.
Ve o böceğin çok sevileni alarak kaybolması gözden.
Kancanın etini söküp, koparması.
Şaşkın şakın bakakalmak öylece.
Ağlayamamak, gidememek, sadece bakakalmak..
Sadece iki kelime dökülmesi dudaklarından: gitme!
Yine de evren olumsuz mesajı anlamaz, olumlu kuralım cümlelerimizi diyerek düzeltmek:
"Benimle kallll!"






1 yorum:

  1. O anı yaşadım şuan.ne güzel anlatmışsınız.bazen özlemek iyidir ama :)

    YanıtlaSil

söyleyecek bir şeyin vardır mutlaka

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...