29 Temmuz 2012 Pazar

Hey gidi Ankara, beni de benzetin ya kendine..

Ankara'da deniz yoktur, bunu herkes bilir.
Yeşili çoktur ama öyle büyülemez insanı.
İlk bakışta her yer gridir, kocaman kocaman resmi binalar vardır.
Sokaklarında takım elbiseler insanlar dolaşır.
Dolaşır dediysem, bir yerlere yetişiyordur hepsi.
Akşam 22.30 da en geç, herkes yerini bulur; evine giden evine, barına giden barına; ve boşalır sokakları.
Sokakları öylesine, sadece başı boş dolaşmak için, sadece yürümek için, sadece kaldırımı takip etmek için kullanan pek yoktur.
Havası dengesizdir.
30 saniye öncesinde sıcaktan bunalırken, kendini bir anda çakan şimşekler, esen buz gibi rüzgarlar arasında, kızılayın ortasında dizine kadar gelmiş yağmur sularına batıp çıkarken bulabilirsin.
Alt geçitlerini su basar mesela ilkbaharda.
Üzerinden beyaz martılar yerine grimsi mavi güvercinler geçer gurrrlaya gurrrlaya.




(fotoların tamamı yazara aittir)


Ankara'yı kendine ait bişeyler buldukça seversin.
Naneli limonatayı nerede içeceğini öğrendiğinde,
minicik ön kapısı büyük pastaneler arasına sıkışmış arka bahçesi bambaşka yemyeşil bi dünyaya açılan kafeyi keşfettiğinde,
en sevdiğin mağazayı gördüğünde,
için sıkıldığında kaçacak bi yer edindiğinde,
mavi kuyruklu saksağanların çimler üzerinde zıplayışını izlediğinde,
yolunu kaybettiğinde Atakule'nin ya da Kocatepe'nin mimarelerini aradığında gözlerin,
üst geçitleri gece vızır vızır geçen arabaların ışıklarını izlemek için kullanmaya başladığında,
kalabalığın içinde kimseye çarpmadan yürümeyi öğrendiğinde,
yanlarında kendin olabildiğin insanları bulduğunda seversin Ankara'yı.
Yavaş yavaş, ürkütmeden, hissettirmeden işler içine.
Şairin dediği gibi; "


"Yazılmamıs bir siirin okundukça çogalan ilk kelimesinde, 
Akıp giderken kaderimiz iki ayrı yöne, 
Mutlaka bulusacak vuslat denizinde. 
Ankara korkma okudugu duaları anamın ikimizi de kurtaracak. 
hiç ummadıgın bir günde, söyle günes burcundayken sevinçlerin 
sen bana alısacaksın ben de sana Ankara" 
(Bedirhan Gökçe, Ankara şiiri)

derken, bi bakarsın ki, özlüyorsun ayrıldığında,
her gittiğin şehirde Ankara'ya benzer bi parça arıyorsun..


Ama denize bakarak yaşamaya alışmışsan (o nasıl bişeydir hep yaşamak istemişimdir) sevemezsin Ankara'yı.
Hep "eksik bişey var" hissi kaplar içini.
Daralırsın, sıkılırsın.
Hele de o denizi olan şehrinde bi dünya kurmuşsan kendine, mutluysan orada, seviyorsan işini, çevreni,bulunduğun yeri 
bırakmamalısın olduğun yeri.
Bi duygu uğruna bütün duyguları harcamamalısın.
Yaralanır çünkü o zaman o tek duygu.
Fedakarlığa yenik düşer.
Fedakarlığının altında ezilir.
Sen nefes alamadıkça, duygun da büzüşür, küçülür, erir gider.
Sonra bir de "senin yüzünden nelerden vazgeçtim ben" deme ihtimali var ki, insan bu cümleyi duyduktan sonra nasıl yaşamaya devam eder?


Böyle işte, durum bu..

26 Temmuz 2012 Perşembe

Butimarım Butimarsın Butimar

Pers mitolojisinde efsanevi bir kuştur Butimar..
Sıvı ihtiyacını deniz suyu ile karşılar. 
Denizi o kadar çok sever ki, 
deniz kıyısına konar, kanatlarını açar ve tek başına oturur denizi seyreder. 
Denizin bir gün kuruyacağından korkar ve bu korku yüzünden hiç su içmez. 
En sonunda da susuzluktan ölür.
Kim öğretti ona mutluluktan korkmayı,
Gülmenin ardından ağlamak geleceğini,
Güzel şeylerin kısa süreceğini?
Kİm öğretti mutluluğu bulduğunda kana kana içmek yerine, 
iliklerine kadar hissetmek yerine, 
her anını yaşamak yerine
sorgulamayı,
pazarlığını yapmayı,
kaybetmekten korkmayı,
tüketmekten korkmayı,
zamana, şartlara yenik düşmekten korkmayı,
korkmayı,
korkmayı, 
korkmayı?
Sonunda da tüm zamanı korkarak harcamış olmayı?

Butimarlara gelsin bu şarkı,
Tüm Butimarlara..


24 Temmuz 2012 Salı

Adaptasyon sorunsalı

Erken kalkıp denize gitmeli, deniz dindinken, tertemizken.
Sonra kahvaltı denize karşı yapılmalı.
Güneşlenilmeli güneş henüz kavrmuyorken.
Ama bugün hava pek bi sıcak, bugünlük gerek yok kavrulmaya!
Kara kız olursun sonra, güneş lekeleriyle dolarsın hem.
İyi madem, işe gideyim ben olmadı, değişiklik olur bana da.
İnanmış gibi görün, çaktırma..

Sezlongu, denizin kokusunu, dalgaların sesini uzaklarda bırakıp, masana, bilgisayarına dönmek kolay mı?
Şortum nerede, ya terliklerim?
Bikinimi içten mi giysem ki?
Psikolojin nasıl dayanır buna?
Yavaş yavaş, ürkütmeden.


Hımm Ramazan mı gelmiş bi de.
Anlıyorum..


Peki bünyedeki bu sevgi pıtırcığı halleri neyin nesi?
Surata yapışmış aptal bi sırıtma.
Literatürde rastlanmayan sevgi sözcükleri.
Bi romantik şarkılar dinlemeler, yetmiyormuş gibi söylemeler.
Daha gözünü açamadan gülümsemeler..


Hadi bana bişeyler oldu.
Evde kendiliğinden bulaşık yıkayan kardeş de ne?
Yani bin kere söylemek yok mu?
Tartışmak?
Arbede çıkardıktan sonra birlikte yıkamak?
Ya hergün eve gelen arkadaşları?
Beni sokmazdı arkadaş ortamına bu bacaksız?


Yan odadaki uyuz kızla bu muhabbet nereden çıktı?
Gülümseşecek miyiz biz artık böyle?
Bana ne ki tatilde ne yaptığından?
Bu kadar cümle kurmuyoduk biz önceden?


Bilemedim ben bilemedim.
Yahu topu topu 1 haftacık gittim.
Hangi birine adapte olayım bilemedim..


21 Temmuz 2012 Cumartesi

Hayat bazen birşey yapar; iyi mi kötü mü anlayamazsın


Hani vardır ya,
Hep masallarda dinlersin, filmlerde izlersin.
Birgün sen de onu bulabilmeyi dilersin.
Pegasus!
O muhteşem, narin, görkemli, kanatlı at..
Herkes sadece masallarda var olduğunu söyler.
Çok şey istiyorsun der, güler sana.

Oysa sen inanırsın var olduğuna.
Hissedersin varlığını derinden.
Bilirsin, bir gün mutlaka, bir yerde.
Her gördüğün ışıkta heyecanlanır, hayal kırıklığına bir yenisini eklersin her defasında.

Ve tam umudunu kesmeye başladığın anda, 
hiç beklemedin bi sırada,
birden bir yıldız kayar,
Ay doğar ya gecene!
Birden aydınlanır karanlık,
Buz gibi olmuş tenini sıcak bi rüzgar okşayıverir.
Güzelliğiyle kamaşır ya gözlerin.
Gerçek mi rüya mı bilemezsin hani.
Kahkahandan korkup ürker mi diye gülemezsin.
Nefesinden üşür mü diye tutarsın nefesini.
Şaşkın, mutlu, heyecanlı..
Muhteşemdir de o an, 
bilirsin artık hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını.
Ona bir kez dokunduktan,
Gözlerine bir kere baktıktan sonra hiçbir mutluluğun buna yaklaşamayacağını.
Ve bilirsin onu yanında götüremeyeceğini.
İçin burkulur aynı zamanda, canın yanar.
Bütün duygular birbirini kovalar.
Ne yerdesindir ne gökte artık!
Sen sadece bakarsın her karesini ezberlemek için,
gözlerini onunla doldurmak için.
Bir tarafın minnet duyarken, bir tarafın çok kızar hayata.
Özlemine nasıl dayabilir ki yüreğim, dersin.
1 hafta diil, 1 ay diil, 1 yıl diil.. 
Tam da herşeyi yoluna koymuşken,
düzlüğe çıkmışken.
Baş etmesini en beceremediğim şeydir oysa özlem..

Bir daha kesişir mi yollarınız bilmesen de,
Bir mucize daha gerçekleşir belki dersin.
Ve bilirsin ki,
Onu bir daha göremeyecek bile olsan
onsuz aldığın her nefes ciğerlerini de acıtsa
Onunla geçen her saniyeye değer.
Sadece o güzel yüzünü bir kere avuçların arasında tutmuş olmak,
kokusunu bir kerecik içine çekmiş olmak,
en önemlisi o güzel varlık tarafından sevilmeyi tatmak
herşeye değer..

Ve bundan sonra bütün dualarında artık o vardır.
Ona sımsıkı sarılabilmek,
Bir daha da bırakmamak!
Hiç bırakmamak..


Pegasus hakkında: Yunan mitolojisinde kanatlı at.  Deniz tanrısı Poseidon ile Medusa'nın oğludur.  Herkül'ün de kardeşi olarak bilinir. Perseus tarafından kafası kesilen Medusa'nın toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu söylenir. Doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış, tanrılar diyarına uçmuştur. Rengi tamamen beyazdır. Uçarken havada koşan at gibi görünür.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

ben kendimin tatile gidebilme ihtimalini sevdim


Her ne kadar ayağımı oraya basana kadar inanmayacak olsam da Narçelen Manavgat yolcusudur bu gece.
Uzunn zamandır ilk defa yapılacak yığınla işini bırakıp kaçmadan, içi gayet rahat, 
hak ettiğini düşünerek bir tatil yapacak.
Valizi günlerdir hazırdı zaten.
Günlerdir çıkan pürüzlerin, izin belgesini imzalaması gereken ama ortadan kaybolan hocalarının, tüm seferleri dolu olan otobüs seferleriyle boğuşmanın ardından
Şapka ve gözlüğünü de kaptı.
Müsadenizi ister artık.
Kendinize iyi bakın!
Öpüldünüz..

10 Temmuz 2012 Salı

İlk dileğimi aldım

Günlerdir günde birkaç yüz kere olmak üzere istikrarla kurduğum bir cümle var:
"Ankara'dan uzaklaşmaya ihtiyacım var, neresi olursa olsun"
bi kere net cümleler kuracaksın ve ne istediğini iyi bileceksin.
Sevgili evren beni kırmadı.
İlk dileğimi almak üzere Sincan'a gittik.
Sincandakiler, merkez için "ankara" ifadesini kullanıyorlarmış.
Yani teorikte Ankara'dan uzaklaşmış oldum böylelikle.
HAtta adresi ararken de kaybolduk.
Hem de elimdeki navigasyona ve sokağın ismini sürekli yanlış anlayan taksilere rağmen..

Nihayet adresi bulduk.
Annemiz kapıda karşıladı bizi.
Güler yüzlü bir baba, cici bi abla, çok akıllı bi küçük kardeş.
Zaten başvuruyu da küük kardeş yapmış abisi için.

Dilek çocuğumuzun maşallahı vardı, oldukça yakışıklı, sanatsal ve sportif kişilikli bir beyfendi.

Aile tarafından oldukça sıcak karşılandık.
Dilek çocuğumuz bize gitar çaldı.
Çok keyifli bir sohbetle birlikte dileğini sorduk.
Ama öyle çok istediği bişeyin aklına gelmediğini söyledi.
Neden ama yaa!

Spagettiyle dolu bir havuz iste mesela, kral olmak iste, ne bilelim Pitbull'la tanışmak iste.
İste yani, sen iste yeter ki..
Zorlamayla Duman grubuyla tanışmak olarak belirledi ilk dileğini.
Sonra Brezilyayı görmek.
Üçüncü dileği plazma tv.

pollyannaSadece bir dilek hakkı olduğu için düşünmesi ve isterse kararını değiştirmesi için süresi var.
Sonra dilek İstanbul şubesine girip, sıraya girecek.
Bakalım ne cevap gelecek?

Ayrılırken anne bize bahçedeki ağaçtan topladığı kayısılardan verdi.
Organik kayısı.
Arabada kayısı kapışması :))

Ve yolun ortasında arabamız bozuldu :(
Hep araba itmek istemişimdir.
Bugün benim de bi dileğim gerçek olmuş oldu :))
Pardon, Ankara'dan da uzaklaşmış oldum di mi?
Zaten Sincan'a hiç gitmemiştim daha önce  <imza narçeyanna>



9 Temmuz 2012 Pazartesi

Hayat Amacın Sorusuna Cevaben


Bundan sonraki hayatımda sahip olmayı en çok istediğim şey; 
şu fotodaki görüntünün  benim evimde, bana ait, benim kanım, benim canım olması.
Üstteki pamuktan var zaten. Biraz daha siyahı ve beneklisi.
% 50 si tamam yani.
Bi de alttaki pamuktan olsun istiyorum. 
Ama ağlayınca verdiklerimden diil, hepten benim olsun.
Ve ikisi böyle koyun koyuna uyusun.
Ben de yanlarına kıvrılıp, ikisinin de patisini tutarak
"Allahım sana şükürler olsun, başka bişey istemiyorum hayattan" diyebileyim..
Amin deyin nolur.
Belki aminlerden biri tutuverir..

İlk dileğimi almaya gidiyorum ben

Tam tatil hazırlıkları başlamıştır.
Valiz hazırlanmış, alıp götürülmeyi beklemektedir.
Derken bir mail gelir.
"Yeni bir dilek alımımız var, kimler gelebilir?"
Kaçırır mıyım hiç?
Ben ben ben, tabi ki ben!!

Bilet ertelenir.
Yeni bir mail gelir:
"İlk görevini veriyorum çekirge.
Senin görevin aileyi aramak ve yarın 19:00-19:30 için gelebilir miyiz diye sormak"

Allah!
Ararım tabi ki, güm güm güm .
Dur kalbim, sakin ol. daha sadece telefon edicem.

-Merhaba, ben bir dilek tut derneğinden arıyorum.
-Nerden nerden?
-Bir dilek tut derneği, başvurmuşsunuz ya?
-Ha?..... haaaaaaa!

Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim :S

Yarın akşam ilk dileğimi almaya gidiyorum.
Lambadan çıkıp, "Dile benden ne dilersen sevgili çocuğum" diyeceğim.
Bakalım dilek çocuğumuzun dileği neymiş?
Çok heyecanlıyım.
Yarın nasıl akşam olacak bilemiyorum..

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Kandil mesajı

Allah hepimizi;
güneşsiz yaz sabahlarından,
pireyi deve yapan, sorun odaklı insanlardan,
acil birşey danışman gerektiğinde telefonu sürekli kapalı olan kankalardan,
kıskançlıkları nedeniyle ittifak kuran iş arkadaşlarından,
bütün gün masa başında otururken hatırlamayıp, burnunuzu dışarı uzatır uzatır arayan patron/müdür/hoca ve benzeri otoritelerden,
radyoda sürekli tekrarlanan olumsuz anıları hatırlatan şarkıdan,
kurban rolünü içselleştirmiş, sürekli duygu sömürüsüyle karşımıza gelenlerden,
mutluluğunuza dayanamayıp, "ben de mutluyum, senden daha mutluyum" imajı çizmek için ha bire içi boş post yayınlayanlardan,
sanki bakmayınca çalamazmış gibi, sesi yüksekte olduğu halde sürekli telefona bakma ihtiyacı hissetmeye neden olan durumlardan,
ve bilimum ruhumuza yorgunluk verenlerden korusun..
Dualarınızın kabul, günahlarınızın affolması dileklerimle..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...