29 Nisan 2012 Pazar

"Ayyy çok tatlııı" ödüllü mimi


Ödevini geciktirmiş öğrenci modunda mimimi geciktirmenin verdiği rahatsızlıkla nihayet yazıyorum.
Sevgili Kuul'umsu Kadın "ayy çok tatlısın" ödülünü vererek mimlemiş beni.
Ay çok teşekkür ederim, sen de sen de çok tatlısın.
Utandım yahu, kırmızı surat smiley

Tabi bu ödülün bazı soruları da var. Hemen cevaplıyorum:

1) Mesleğin seni mutlu ediyor mu?
Önümüzdeki haftayı atlattığımızda çok mutlu ediyor olacak.
Çünkü bu hafta senenin en yoğun haftası olacak.
Genel olarak bakacak olursak evet, ediyor.
Mizacıma uygun bir meslek olduğunu düşünüyorum.
İç işlerinde özgür, dış işlerinde başkasına bağlı olmak hoşuma gidiyor, özgürlüğün fazlası beni bozar çünkü.
Suyunu çıkarırırm biliyorum ben kendimi.
Sürekli üretmek, kendini yenilemek zorunda olmak da bana göre, her ne kadar şikayet etsem de; çünkü tembelliğe meyilli bi karakterim. 
Ama tembellikte de depresyona girerim, böyle de çelişkiliyim.

2) Dilediğin meslek miydi?
Akademik camiadan haberim olmadığı için böyle bir dileğim olmamıştı.
Aslında ben hep şarkıcı olmak isterdim.
Benim yüreğimden kopan melodileri, dizeleri, dolu bir salonda, yüzlerce insanın ağzından duymak düşüncesi bile uçurmuştur beni.
Ama ne zaman şarkı söylesem "bu şarkıyı kim söylüyor?.. bırak o söylesin" espirisine maruz kaldım.
Sonra dedim söyleyemiyorum bari çalayım, oynak bi şarkıda oynamaktan gitara akor basmayı unuttuğumu gördüm.
Sonraları en çok psikolog olmak istedim.
Ama bizim okulda kafası çalışmayan sözel seçer imajı vardı, kendimi asla bu konuma düşürmezdim.
Zaten coğrafyaya da kafam basmıyordu.
Hem fene de merak vardı bi taraftan.
Dersanedeki Fizik öğretmenime çok özenirdim.
O sıralar dilemiş olabilirim.
Pek içten dilemişim anlaşılan.

3) Yalnız mı ilişkide yaşamayı mı tercih ediyorsun?
Yapı itibarıyla sosyal bi insanım, zaten burcumun da özelliği bu, terazi kadını=sosyal hayat.
Ama herşeyin azı karar çoğu zarar diyorum.
Arasıra yalnız kalmalı, tek başıma bişeyler yapmalı, kulaklığımı takıp yürümeli, evimde sakince pijamalarımla bütün gün kitap okumalıyım.
Öyle yapışık ikizleri gibi ayrılmayan çiftlere uyuz oluyorum.
Ama sürekli bir yalnızlık hali, çakma ıssız adam rolleri, benim sevmeye engel evcil acılarım var triplerini de sevmiyorum.
Dediğim gibi herşey kararında güzel.

4) Tatsız duurmlardan kaçmak için yalan söyler misin, dürüst ol?
Sorunun gelişi "sıkıysa söylemem de de göreyim" diyor zaten.
Her insan gibi tabi ki.
Ama %98i iş konusunda.
Misal:
Danışman: "Bildiri hazır mı Narçelen, hazırsa gel de bakalım"
Narçelen iç ses: "Hönkk! Hay bin kunduzzzz, tamamen unuttum ben onu :S"
Narçelen dış ses: "Iıı..şeyyy..hocam.. Hazır, hazır tabi ki, ama son bikaç düzeltme yapmak istiyorum, içime sinmedi. Yarın baksak olur mu?"
Narçelen odasına döndüğünde oda arkadaşına: "beni idare et, eve gidiyorum, sabahlamam lazım"
Genelde böyle şeyler.
Özel hayatımda çok söylemem.
Hatırlamam çünkü söylediğim yalanı.
İstemediğim davetler, bir de benden borç istemeyi alışkanlık haline getirmiş arkadaşlar dışında gerçeği söylemeyi tercih ederim.

5) Yabancı dil konuşuyor musun?
Of course I do.
Koko ist ein Papagei.
Je T'aime

6) Rüyandaki evde oturuyor musun? Taşınmak ya da yurtdışına gitmek istiyor musun?
Üni.den mezun olduğumda küçücük bi evim ve bi kedim olsun istiyordum.
Evimi çok severek, beğenerek seçtim.
Mobilyalarım aceleyle ve olmayan bütçeme uygun olarak alınmıştı.
Haziranda rüyalarımdaki eve çok yaklaşacak, bahçesi olmaması dışında.
Taşınmak istemiyorum, semtimi seviyorum.
Yurtdışı planım var ama kısa süreliğine ve tezim bittikten sonra.
Orada yaşamayı istemem.

7) Mobilya değiştirmeyi sever misin?
Tabi tabi.
Bardaklar mobilyadan sayılıyorsa sık değiştiririm, çünkü sürekli kırılıyorlar.
Haziranda salondaki mobilyalarım değişecek, bu yüzden çok mutluyum.
Nihayet evim benim zevkimi yansıtacak.
Mutfağım ve banyomda da tadilat yapılacak, herşey hazır, dönemin bitmesini bekliyorum.

8) Çevreye, hayvan korumaya katkın var mı?
Alışverişlerimde çantama sığıyorsa aldıklarım poşet almıyorum mesela.
Yere asla çöp atmam.
Hemen hemen her market alışverişimde kedi maması da alır, kedilerin alışkın olduğu yerlere azar azar bırakırım.
Onun dışında elimden gelen başka şeyler olmasını isterdim.
Sokakta ön patisi kırılmış bi kedicik var.
Gördükçe içim sızlıyor ama benimle birlikte veterinere gelmeye bi türlü yanaşmıyor.
Nolur gelse de patisi düzelse, çok üzülüyorum ben :((

9) Televizyon ve filmleri sever misin?
Tv ile çok aram yok.
sabahları müzik kanalı, haftasonu Sünger Bob, o kadar.
Ama filmleri tabi ki severim.
Genellikle netten izlerim.
Tv den izlerken uyuyakalıyorum nedense.
Çocukluktan alışkanlık olsa gerek.

10) Bırakmak istediğin kötü huyların var mı?
Tembelliğimi bırakabilsem süper olurdu.
Ne zaman birşey başarmaya yaklaşmış olsam, uyku denen o dünya tatlısı ayıcık oturuveriyo üzerime.

Sonra fazla meraklıyım.
Aa bu neymiş diye elimi arı yuvasına sokmuş, sobayı tutmuş bir çocukluk hayatım var.
Büyüdüm, bişey değişmedi.
Sırf merak ettiğim için yaptığım ne anlamsız şeyler oldu neler.
İşin kötüsü daha da olacaklar.

11) Loto ve benzeri şans oyunu oynar mısın?
Şansımı maddi konularla hırpalamak istemem.
Genellikle turnanın gözüne saklarım.


Sanırım bu kadar.
Tekrar teşekkür ediyorum ödülüm için.
Pek şekerdi pek :))

Canım Cecelim

Heyecanı iki gün önce basar, süreli onun şarkıları dinlenir.
O gün akşamına yorgun olmamak için okul asılır.
"İşten çıkıyorum, çıktım, şimdi çıkıcam" faslının ardından "kızılay trafiği" klasiği de atlatıldıktan sonra buluşulur.
Daha arabadayken başlanır, olmayan sesle 
"Esss nereyeee istersennn 
Nerde çok sevdiysennn 
kal bi mi ka vura ka aavuraaa"

Şarkı söylemeye dalıp Akay kavşağı kaçırılıp, yanlışkla cinnah sapağına dönülüp, dikmen yokuşunda kayıldıktan sonra nihayet Anadolu Gösteri Merkezi bulunur..
Tam zamanında ohhhhh..
Girişte bileti tam Cecelinin resmi üzerinden yırtan psilik görevliye uyuz olunur.
Koltuk numaraları boşverilip, özellikle istesen bulamazsın vaziyetinde harika bir konumda boş koltuklar bulunup kurulunur..

Ferhat Göçer konserinde gelindiğinde Anadolu Gösteri merkezinin merdivenlerini çıkarken "Ceceli gelsin yaaa" cümlesi biter bitmez Cecelinin konser afişinin görüldüğü hatırlanıp tebessüm edilir ve Tanrıya şükürler bildirilir.

Konser başlar, Ceceli görünür.
Siyah kumaş ceket, kot pantolan, spor ayakkabı.
Tv de görüldüğü gibi beyaz, akça pakça bebek bir yüzle..





Senin o enerjine, o güzel sesine, tatlı diline, hikayelerine, o ay parçası bebek yüzüne, yüreğine, kıvrak danslarına, o muhteşem gülüşüne sağlık canım Cecelim.
Yerim ben seni yaa..

Gülümseyerek uyunur.
Bütün haftasonu gülümsemeye ve şarkılarını söylemeye devam edilir.

Günahını boy numaa Seni koyyy numa alsam Hem zehrim hem şehrim limonnnn çii çekk lerimol sannnn ben görr medim böyyyle a lımı çaaa lıııııı mııııı..

Ve ölmeden önce yapılacaklar listesine bir tik daha eklenir..

28 Nisan 2012 Cumartesi

Pagagnini

Perşembe akşamı oldukça yorucu birgün geçirdikten yine 29. Anakara Müzik Festivali kapsamındaki bir gösteriye gitmek üzere buluştuk.
Ama nasıl yorgunum.
Pagagnini isimli bir grubu izleyeceğiz.
Komedi-klasik yazıyor yanında da.
Klasik müzik konseri belli ki de komedi de ne acaba?


Önce yemek yedik.
Yemekten sonra demli bir çay içtim ki uyuyup da karizmayı çizdirmeyeyim.


Grup sahneye seyircinin arasından çıktı.
Her birinin elinde boy boy kemanlar.
Klasik müzik konseri diye gittik ama resmen keman tiyatrosu gibiydi.
Gıygıylarıyla iyalog kuruyorlar.
Bir de baktım kahkahalar atıyorum.


Ardından enstrümanlarını çalarak yaptıkları flamenko, kovboy dansları, espirileri, tatlılıkları..
Bir kısmında seyirciden iki kişi aldılar sahneye ve onlarla birlikte müzik yaptılar, birinin ortaçağ zili, diğerine lastik ördek vererek.
Onlar gittiğinde bir müzisyen bayan seyirciye aşık oldu ve Je'taime diyerek serenat yaptı.
Çok çok çok ama çok eker bir gruptu.
Yine gel Pagagnini, yine gel..





27 Nisan 2012 Cuma

Yihhi hahuuuuu

Yihhi hahuu yihi yihi haaa huuuuu..
Bugün çok çok sevdiğim birinin doğumgünü.
Ve varlığıyla çok iyi geldiği gibi, doğduğu günle de uğur getirdi.

2 sene önce Gazi Eğitim Fakültesi Dergisine bir makale yollamıştım.
2 senedir ses yoktu.
Geçen hafta düzeltme gelmişti: "1 hafta içinde düzeltmeleri yapıp yollayın"
Hah dedim, bu yoğunlukta bir bu eksikti.

Sabah bilgisayarımı açtım, mail adresimi kontrol ettim veeeeeeeee..
Dergiden cevap gelmiş.Bu kadar çabuk mu!!
Yüreğim ağzımda açtım veeeee...

Kabul edilmişşşşşş!
İlk makalem yayınlanıyorrrrrrrr heyoooooooooooo!

Telefona sarıldım hemen, ilk olarak kimi arasam bilemedim.
Ankara mı, Adana mı, İstanbul mu?
Ciddi arada kaldım.
Sonra ne farkeder dedim ya, biri ilk olmak zorunda, sonuçta hepsi de canımdır.
Dünden beri sesimin kısık olduğu gerçeğini atlamışım.
Engel mi bana,  bağırıyorum tel de.

İlk telefon konuşması:
Ben: Makalemi yayınlıyorlarrrrr!
Can 1: Hıı? Makarna mı yapasın var??
Hönkkk...
Ve ben de hatlar kopar....
Hay Allahh
:)))

İşte böyle güzel başladı bugün.
Hadi bakalım, siftah GEFAD'dan bereketi Allah'tan diyelim..
-

24 Nisan 2012 Salı

Dizi Dizi Mİm'ler



Yeni mimim sevgili asabibakire'den gelmiş.
Konumuz diziler.
Açık uçlu olarak dizilerle ilgili 8 şey yazmamı istemiş.
Aklıma ilk gelenleri kendime soruyor ve cevaplıyorum..


1. Dizini nasıl alırsın?
Bendeniz, öyle saatinde tv önüne oturup birilerinin belirlediği sürede ve belirlediği kadar izleyemiyorum.
Ya sıkılıyorum ya da yetmiyor.
Daha önemlisi işi gücü ona göre ayarlayamıyorum.
Biri hadi çıkalım dediğinde ya da yarına yetişecek bi iş olduğunda seçim yapmak zorunda kalmak istemiyorum.
Mümkünse bir pazar günü, kekimi, sütümü alıp, yayıla yayıla istediğim kadar izlemeyi tercih ediyorum.
Bi bakmışım akşam olmuşluğu da çoktur hani.
O nedenle cd den, dvd'den, i.netten izlemekten yanayım.


2. Peki hangileriymiş onlar?
Merlin 1 numaramdır. Yeni sezonu dört gözle bekliyorum.


The Big Bang Theory'ye bayılıyorum.


Heroes'un ilk sezonunu nefes almadan izledim ama devamını getiremedim.


Gossip Girl'ü unutamam tabi ki.


3. Peki ya yerliler?
İç karartıcı, anam öldü, babam kaçtı, ben seni sevdiğimi söyleyemedim ama aslında ablana vuruldum hikayeleri bayıyor beni..
Yerli dizlerden Muhteşem Yüzyılı izliyorum.
Biraz daha tarih koksa mutlu olacağım ama entrkiları ağzım açık izliyorum.
Not alıyorum hatta, belki lazım olur diye (nerede lazım olacak, büyüyünce haremde cariye olmayı mı düşünüyorum diye sordum bak şimdi).


Bir de denk geldikçe, evde oldukça Yalan Dünyayı, ama cuma akşamı olduğu için kaçıyor genelde.


Onun dışında da izlemesem de birçok diziden haberim var. 
Çünkü odam salonun dibinde ve annem izlerken duymak zorunda kalıyorum.


4. Çizgileri unuttun mu?
Hayır tabi ki.
Son hava bükücü Avatar olmazsa olmazım.
Sünger Bob'suz haftasonu kahvaltısı da olmaz, olamaz.


5.Tahammül edemediğin diziler hangileri?
Bir numaram Dinle Sevgili.
Bitti diye seviniyodum, yenisini ekmişler.
"Ah aşkım seni öyle çok seviyorum ki öyle çok öyle çok yani"
"Hayır aşkım asıl ben seni öyle çok öyle çok" tarzında vıcık vıcık, mıç mıç bişey.
Ameliyat oluyorlar yanyana, biri diğerine böbreğini veriyor, narkozda bile elleri birbirine değiyor yani düşünün.
Bırrrrrr aklıma gelince bile ülpertiyo beni mıy mıy mıyyy dizi.


İki numaram Akasya Durağı.
Yahu her bölümü mü aynı olur bir dizinin!


Üç, Deniz Yıldızı.
Gerçi Deniz gitti, artık daha tahammül edilebilir.
Artı yaz geldi, ben geldiğimde bitmiş oluyor neyse ki.


6. Gelmiş geçmiş tek geçerim dizilerin neler?
7 numara der dururum.
Tatlı hayat diye devam ederim.
Olsa bir daha bir daha izlerim.


7. İzlediğin dizilerde tahammül edemediğin şeyler?
Bi kere o sümüklü sıçan Guivenere'in güzelim çocuk kral Artur'u öpmesi.
Arthur'un saçlarının, koca kral oldu hala çocuk gibi  önüne dökülmesi.
Lancelot'ı öldürmeleri (Merlin)


Şehzade Mustafa'nın yerli sümüklü sıçan Efsun'a güzel güzel bakması. (Muhteşem Yüzyıl)


Hande'nin ağzından çıkan her söz (Dinle Sevgili)


Yeryüzünde Toprak diye bir karakterin varolma ihtimali (Lale Devri)


8. Baktıkça içini açanlar?
  Santiago Cabrera hi res stills
Arthur                                                                           Şovalye Lancelot 




                                                                                     Pargalı İbrahim                                                         


         
Şehzade Mustafa                                          Malkoçoğlu Bali Bey                        


  
Cansel




Hadi Lancelot'u sineye çektik.
Ama birine daha bişey olursa daha da izlemem söyliyim..


Benden bu kadar.
Top sizde Kuul'umsu kadın ve Smilena :)









23 Nisan 2012 Pazartesi

İçindeki çocuğa sahip çıkanlara

çocuk kalmak

Tüm çocukların ve
Sünger Bob'u kaçırmayanların,
Tüp çikolata görünce kendinden geçenlerin,
Nutellayı yüzüne gözüne bulaştıra bulaştıra yemeye bayılanların,
İKEA ve Koçtaşta alışveriş arabalarını kaykay gibi kullanıp, yarış yapanların,
Parktaki kayacaklardan kahkaha atarak kayanların,
Ponponlu çoraplardan, vakvaklı pijamalardan vazgeçmeyenlerin,
Uçaklara el sallayanların,
Tabaktaki son patates kızartması için 3. dünya savaşı çıkarabilenlerin,
içindeki çocuğu kimselere vermeyenlerin
Çocuk bayramı kutlu olsun..

Bu şarkıda benden onlara gelsin:

22 Nisan 2012 Pazar

Sihirli Mim

Sevgili Sihirtozu üzerime tozlarını serperek mimlemiş beni.
Tozlarının uğur getirmesini dileyerek cevaplamaya başlıyorum:


1. Bloğumu ne sıklıkla ziyaret ediyorum?
Blogumu ziyaretim canımın sıkılmasıyla doğru orantılı.
Canımın sıkılması da yapmam gereken iş miktarıyla.
Yani hazırlamam gereken soru, yazmam gereken makale, yetiştirmem gereken bildiri sayısı ne kadr fazlaysa ve bunlar için ne kadar az zaman kalmışsa canım o kadar fazla sıkılıyor ve sürekli blogumu ziyaret ediyorum :)
Genellikle haftaiçi hergün.
Haftasonu gezme tozma, geyik yapma eylemleri arasında genellikle gerekmedikçe bilgisayarımı açmam.


2. Bloğumun en çok neresini seviyorum?
En çok benim oluşunu seviyorum.
Kendim için, kendi zevkime göre yazışımı seviyorum.
Bir de açınca karşıma çıkan nar resmini çok seviyorum.


3. Bilgisayarda vaktimi ne yaparak geçiririm?
Genellikle maillerimi cevaplarım.
Bitince kafama takılan birşey vardır mutlaka, onu araştırmaya girişir, forumları tararım kim ne demiş diye.
Bu sıralar yemek tarifleri aramakla geçiriyorum, her haftasonu yeni birşey deniyorum ve başarılı oluyor, çok mutluyum.
Gönül isterdi ki, "yeni yayınları takip ediyorum, bol bol makale araştırıp okuyorum" diyeydim.
Yok, ne yalan söyliyim, öyle huylarım yoktur durduk yerde.


4. Şu sıralar en çok dinlediğim şarkılar?
Bu sıralar radyo dinliyorum, özellikle de türkçe müzik dinliyorum.
Evden çıkmamla takıyorum kulaklığımı açıyorum radyoyu.
Okulda bilgisayardan devam ediyorum, okul çıkışı tekrar kulaklıktan.
Sürekli türkçe pop dinliyorum.
En sevdiklerim "bana bi güvensen şu kışı geçirsem söz daha güzeliz baharda"
ve
"biz iki romantik deli iki serseri, biz seninle kışa dönmüş yaz çiçekleri"
en çok bunları sevdim, ama kim söylüyor diye sormayın bilmiyorum..


Bitti :))





20 Nisan 2012 Cuma

Komodo Perküsyon Beşlisi

Yine 29. Uluslararası Ankara Müzik Festivali..

Derler ki soğuk memleketin insanları da soğuk olur.

Önyargının gözü kör olsun diyorum bir kez daha.
İsveçli mi miymiş grup?
Neyse, olsun bakalım, aldım biletleri.
Maksat sanatsal etkinliğe katılmak..

Hepsi vurmalı çalgılarda usta.

Gösterilerinde tiyatro, hareket, drama ve eğlenceli birleştiren bir grup.
Makyaj, kostüm muhteşem.
Enerji daha da muhteşem..
İnsan yaptığı işten zevk alır da bütün hücreleriyle mi duyar o zevki?
Ya da insan bütün vücuduyla mı yaratabilir müziği?
Bacakları, gövdesi, kafası, kalçasıyla da mı?
Gözleri bağlı, tek bacağı havada, kalçasında birinin eli varken de mi?
Tersten de mi çalabilir aynı ezgiyi?
Hele final bölümü vardı ki, "yok artık" dedim.
Kocaman bi bateriyi (ona bateri mi deniyo bilmiyorum, cehaletimi bağışlayın) tek başına, zevkten dört köşe olarak çalan birini düşünün.
Sonra gelip, baterisinin her parçasını dört kişinin gelip birer birer kendisine aldığını ve aynı tempoda aynı ritmi çalmaya devam ettiklerini düşünün.
Düşündünüz mü?
Şİmdi de kocaman bi sahnede, o baterinin parçalarının dağınık olarak yerleştiğini ve dört kişinin parçadan parçaya koşarak aynı ritmi hiç kaçırmadan çaldığını düşünün.
Düşünebildiniz mi?
Ben izledim.
Ağzım açık izledim.
Sevimli ve sıcaklıları derseniz yetenekleri kadar üst düzeydi.










Bu kadar enerjik, bu kadar yaratıcı, bu kadar muzur, bu kadar eğlenceli, bu kadar yetenekli, bu kadar kaçık, bu kadar sevimli, bu kadar muhteşem, bu kadar keyifli, bu kadar şeker,  bu kadar şeker,   bu kadar şeker bir grup olamaz!
♥ ♥ KOMODO Perküsyon Beşlisi

Tekrar gelecek olurlarsa iki elim kanda olsa, yıkamakla bile uğraşmada kanlı kanlı koşulacaklar listesine eklenmiş bulunmakta..





16 Nisan 2012 Pazartesi

Hayatın Işıkları Yanınca



Son zamanlarda Serdar Özkan'a takıldım.
O masalsı anlatımına hayran kaldım.
Her kitabının birbiriyle bir yerde kesişiyor olması da ayrıca hoşuma gitti.
Her ne kadar Onu Martı'yla Küçük Prens'le yanyana koysalar da ben bu kitabında küçük Zeze'yi, Güneşi Uyandıralım'ı buldum; cururu kurbağası Adamla birlikte.
Ve yine o içimi burkan, ama aynı zamanda kıpırtadan masumiyetle karışık heyecanını.
Aynı şekilde her ikisinde gözlerimde beliriveren damlaları.
Çok akıcı diliyle 1 günde bitirdim.
Hem sonuna gitmek isteyerek okuduğum, hem bitmesin diye okumaya kıyamadığım, narin, kırılgan, çocukluğun o saflığına ve enerjine sahip bir kitaptı benim için.

Bir yunusla arkadaşlık eden bir çocuk ve hayata kırgın

15 Nisan 2012 Pazar

Ferhat Göçer'le Bir Gece

Gecikmiş bir post olmakla birlikte es geçmek istemedim.
Ferhat Göçer'i nasıl bilirsiniz bilmiyorum.
Şahsen benim gözümde sesi güzel olmakla birlikte, biraz mıy mıy olan, efendilkten kırılan, topu topu 4-5 şarkısını bildiğim, onların da en fazla 2 tanesini sevdiğim bir arkadaştı kendisi.
Sanırım kendisiyle ilgili takdir ettiğim tek şey; mesleği dışında başka işlerle uğraşıp onlarda başarılı olmasıydı.
(Kendime yakın bulduğum için olsa gerek)





Çok sevdiğim bir arkadaşımın telefonuyla kendimi konserde buldum.
"Sana da bilet alıyorum"
"Ama ben pek sevmem.... ama biz Newcastle'a gidecektik.. Ama ama..."
Ne söylediysem çürüttü, ben de pes ettim. İyi ki de etmişim.

Efendilik evet, oldukça geçerli.
Ama o mıy mıy dediğim adam Özdemir Erdoğan'dan Quenn'e kadar kimlere kimlere dönüşmedi.
Şarkılarını bilmiyorum diye boşuna endişelenmişim çünkü zaten bilinen şarkıları söyledi.
Desperado'yu dinlemeyi beklediğim ennn sonnn konserdi onunkisi.
Ağzım açık, gözlerim kocaman, yüreğim mest olmuş bi şekilde ayrıldım konserden.
Ve gerçekten çok ama çok iyi bir sesi var!




Ömür Gedik de konsere gelmiş, en ön sıradan izliyordu Ferhatını.
Şarkı da söylediler birlikte ama nedense ayağa kalkma gereği duymadı hatun.


Sonuç olarak; güzel bir geceydi.
Gidilebilir konserler ve "iyi ki"lerimiz arasına ekliyoruz Ferhat Göçer'i..

14 Nisan 2012 Cumartesi

Augsburg Ballet Theatre

Augsburg Ballet Theatre Ankara'da!


29.Uluslararası Ankara Müzik Festivali başladı.
Modern dans başlığı altındaki gösteriler benim için "kaçırılamaz" statüsündedir.
Hazırlanın dedim sanatsever arkadaşlarıma, gidiyoruz.
Herkesle gidilmez şimdi oraya, uykusu gelen gözleri küçülen, kızların kıyafelerine mest olan, daha kötüsü erkeklerin kıyafetlerine sinir olan insanlarla hele aman diyim!
Yanımıza sanattan anlayan, estetik zevk sahibi insanları aldık ve tam başlama saatinde kapıdan girdik.
Işıklar kapandı, spotlar yandı.
Yumuşacık bi müzik başladı.
Bembeyaz giyinmiş insanlar çıktı sahneye.
İnsan dediysem, lafın gelişi.
Onlara insan demek haksızlık olur. Daha doğrusu sorarlar adama, onlar insansa sen ne oluyosun diye.
Benki dans eğitimi almış, düzenli spor salonuna giden biri olarak, kendimi kalas gibi hissettim onları izlerken (öncesinde mideye indirdiğim kocaman tavuklu pita ve patateslerin de etkisi büyüktür bunda)
Öyle zarif, öyle narin, öyle kuğu, öyle martıydı ki hepsi, büyülenmemek mümkün diil.
Figürleri geçtim, sadece adım atarken bile  tüm kaslarını çalıştırarak, tüm bedenleriyle hissederek hareket ediyorlar, izlerken bile hissediyorsun bunu.
Tek eksi, telif hakları nedeniyle gösteride fotoğraf çekimine izin verilmiyor oluşuydu.
Büyülenip çıktık, harika bi geceydi.
Dansçı bayanların güzelliğine, beylerin "Zeus'un torunları mı acaba" düşüncesini akla getiren çekiciliğine hiç girmicem, çıkamam biliyorum.

O gazla kızılaya yürüyelim dedik, pitalar oturdu tabi midemize onları görünce.
Onu da gözümüz yemedi.
Ve karar:
Ekim itibarıyle yeniden dans çalışmalarına katılıyoruz.
Hadi bakalım, Ekim ola hayrola..

11 Nisan 2012 Çarşamba

İlk Mimim: Büyüyünce Olcam



Blog dünyasının taze katılımcısı olaraktan mim olayını çözmeye çalışırken bir de baktım "mimlendiniz sayın NarÇelen" diye bi mesaj.
Kuul'umsu Kadın beni mimlemiş.
Ama pek de zor sorular sormuş.

İlk defa mimleniyor olmanın heyecanı ve bu mimin çok merak ettiğim bir bayandan gelmesi mutluluğuyla cevap vereyim:

1. Yemek Olsam ne yemeği olurdum?
kumpir

Zannımca ben kumpir olurdum.
Eline ne geçerse herşeyi içine at, karıştır.
Ondan kalmamış, bundan yok diye kasmana gerek yok, herşeyi kaldırır bu kumpir, her malzemeye uyum sağlar.
Alakasız malzemelerin birleşiminden ortaya çıkar ama ne patatestir, ne de içine konulan malzemelerdir.
Bulduğu her kursa gidip, herşeyden az çok anlayan ama hiçbirşeyi mükemmel yapamayan bendeniz gibi..
Estetik kaygısı da yoktur. Onun görünüşünün lezzetliliği karmaşıklığıdan gelir.
Büyüyünce süper karışık kumpir olcam!


2. Müzik aleti olsam ne olurdum?
Hep piyano olmak istemiş bir mızıka olurdum.
Başta, büyük büyük müzik aletlerine göre "taşınması kolay, arka cebime atar giderim" diyerekten alınan alınan, ancak hanya ve konya kısımları üfürünce farkedilen bir mızıka.
Tamamen üfleyene göre ses verir mızıka.
Kiminin elinde alıp rüzgarla birlikte savurur götürür yüreğini.
Kiminin elinde baş ağrısına, çin işkencesine dönüşür.
Sevdiğine cenenti yaşatır, sevmediğine cehennem azabını.
Büyüyünce mızıka olcam!

3. Araba olsam hangisi olurdum?

Hatırladığım en eski oyuncağım kırmızı vosvosumdu.
Sonradan ne şarjlı ne kumandalı arabalarım oldu da hiçbiri yerini tutmadı o plastik, ip bağlayıp çeke çeke sürdüğüm ufaklığın yerini.
Hayallerimi hep bi vosvos süsledi.
Ama cesaret de edemedim yolda mı kalır, tır tırr tırrr mı gider diye.
Ve wolksvagen yenisini çıkardı.
Beetle olurdum kesinlikle.
Hem eskinin o vazgeçilmezliği, hem yeninin konforu birarada.
Ve kesinlikle kırmızı bi beetle olcam büyüyünce!


4. Aylardan Hangisi Olurdum?
Doğduğum ay olduğu için diil, kesinlikle o yüzden diil.
Eylül olurdum.
Yazın o çoşkusu, haşarılığı geçmiş, ama henüz okul-iş telaşı da başlamışken..
Yaz anıları hala aklında, aynı zamanda silkelenip kendine gelinen, karnı tok, dingin, huzurlu, ayakları yere basmış ama mutlu..
Sonbahara az kalmış ama hala sıcak..
Güneşi kavurmayan ama üşütmeyen de..
Tatil yerlerinin sakinleştiği, büyükşehirlerin dolduğu, yeni dönem başlamadan önceki o son kaçamakların tadı hiçbirşeyde olmayan..
Aynı zamanda yepyeni bir yıla başlamanın heyecanını, umudunu taşıyan, 
ajandaların endekslendiği Eylül olurdum.
Evet mesleğimle, okulla içiçe olmamla ilgili olabilir.
Ama güzeldir Eylül, sıcaktır, sevimlidir, dingindir.
Sevgili Eylülde gelir.
Yollarımız o Eylül akşamında kesişir.
Sevilen 18 Eylül geçse de hep hatırlanır.
Gece gündüz Eylülde eşitlenir.
Eylül güzeldir, özeldir.


5. Ayakkabı olsam hangisi olurdum?

Dolgu topuk sandalet olurdum.
Ne yorar, ne sıkar.
Hem rahattır hem şık.
Kotla da giyilir, etekle de.
İfil ifildir, terletmez.
Ama acıtmak isteyegörsün, vurmakla bırakmaz direk su toplatır.
Büyüyünce bilekten bağlamalı dolgu topuklu sandalet olcam!


6.Kıyafet olsam hangisi olurdum?
 İtiraf en çok bunu düşündüm, hem hepsi olmak istedim hem hiçbiri uymadı.
Önce mini etek olurmuşum gibi geldi, yok dedim bahçıvan kot mu olsam?


Son kararım şişme yelek olcam.
Böyle kolları olmayan ama kapşonu olan, ille de cepleri olan, hangi havada giyilmek üzere üretildiği belirsiz,
Ama alışınca da vazgeçilmeyen cins bişey olcam ben :)

7. Renk olsam hangisi olurdum?
mor

Bak bu kolay işte:
Kesinlikle mor olurdum.
Varsın bazıları depresif sansın, dalgaboyu en küçük, frekansı en büyük, yaratıcılığı tetikleyen,
Enerjik renk.
Büyüyünce mor olcam ben!


8. Hayvan olsam hangisi olurdum?
Hehhee, tabi ki kedi olurdum.
Kendisine verilen mamaya minnet duymak yerine "ben sana bana mama vermen için lütfediyorum" diyen :)
kucakta mır mırr, 
kalorifer başında mırr mırrrrr,
yemek yerken mırrrrrrrr
çok sıkıştırılmayı sevmeyen, 
evde herşey benim istediğim yerde durmalı diyen, beğenmediği eşyayı pati atıp deviren.
garfield
Hem de Garfield olurdum.
Tembel, uykucu, üşengeç :)


9. Şu anda okuduğun kitabın 137. sayfasında neler var?
Şu an 2 kitabı aynı anda okuyorum.
Birinin 137. sayfasında "zeki kadın,kendinden geçmiş görünen kocasının kendini, kaçınılmaz yenilgiye ısındırmak için buhranlar geçirdiğini seziyordu" diye başlayan bir cümleyle Hürrem'in Sultan Süleymanı parmağında oynatınışını anlatıyor.
Diğerinin 137. sayfasına bakıyorum:
"Genç kadın kendini zor tutuyordu, keşke açıklayabilseydi. keşke neler olduğunu anlatabilseydi" diye başlayan bilinçaltı korkularımızın ilişkilerimizi nasıl etkilediğini anlatan psikolojik bir roman.

Benden bu kadar efendim..
Şimdi mimleme zamanı
Sihirtozu
Amigdalan konuşmalar
Asabi bakire 
Buyrunuz efendim..

3 Nisan 2012 Salı

Oje Paradoksu

Oje sürmeye bayılıyorum.
Son zamanlarda en çok takip ettiğim postlar yeni ojelerle ilgili olanlar.
Sağolsun bakımlı hatunlar şişeyi göstermekle kalmayıp, bir de sürerek ellerinde duruşuyla fotoğraf çekip ekliyorlar.
Bayılıp bayılıp gidip o ojelerden arayıp buluyorum bulmasına da gel gelip sürme kısmı.




Lütfen biri bana o ojeleri nasıl olup da taşırmadan, bulaştırmadan, hepsini aynı çizgide tüm tırnaklara nasıl sürüldüğünü anlatabilir mi?
Çok rica etsem, lütfen desem, çok dua etsem??




Artı bu kadar düzgün kalması için kaç saat beklemek gerekiyor kurumasını?
Ve benim ojelerim neden hep yastık izli olmak zorunda?
Rica etsem golden rose, flormar ya da china glaze ya da alix avien farketmez, yeni bir akım başlatabilir mi?

Bahara


Bahar gelmiş nihayet memleketime..
2 haftadır hissettirmişti zaten ama emin olamıyor insan.
Kot monta hemen alışıveriyorsun da sonrasında tekrar kalın montlara dönmek dokunuyor insana.


Çiçek açan ağaçları, 
Sıcacık güneşi,
Tek parça ifil ifil kıyafetleri,
Açılan penceleri,
Mis kokularıyla bahar gelmiş bahar..


Hayat baharda daha bi güzel yahu!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...