31 Aralık 2012 Pazartesi

Nice mutlu ve güzel yıllara blog arkadaşlarım


Sevgili blog arkadaşlarıma,
salyadan sümükten,
gripten faranjitten,
öksürükten aksırıktan,
aferinden strepsilden klorhexden ve bilimum eczane ürününden,
ıslanmış peçetelerden uzak,
gönüllerince bir yıl, 
gerçekleşmiş dileklerin paylaşıldığı nice postlar diliyorum..

30 Aralık 2012 Pazar

2012'nin son kitapları: HAyatı Sevme Hastalığı ve Firmin



2012'ye bu iki kitapla veda ediyorum, son günlerinde bana eşlik ettiler.
Her ikisini birlikte, çok merak ederek almıştım.

27 Aralık 2012 Perşembe

Çocuk kliniğine yeni yılı götürdük..

Çocuklar...
Yeni yıl ve çocuk diyince aklımıza hemen Noel babayı bekleyen, hediye paketlerini açan, cıngılbels şarkıları söyleyen çocuklar geliyor diil mi?
Ne yazık ki fotoğrafın bir de başka yüzü var.
Bu çocuklar hastanede yatıyor.
Makineler, maskeler hayatlarının bir parçası.
Koridora çıkma izni aldıklarında bile mutlu oluyorlar.
Yeni yılı kutlamak, hediyeler almak onların da hakkı, maskeler mikropları engellemeli gülümsemeleri değil, dedik ve 
GATA Çocuk Kliniği Onkolojisi Hematoloji koridorlarına yeni yılı götürdük.

Yılbaşı ağacımız ve altında yeni yıla klinikte girecek olan 11 küçük melek için paketlenmiş hediyeler.
Çıkabilenleri dışarı çağırdık. 
Makineye bağlı olan ve yatağından kalkamayanların hediyelerini annelerine teslim ettik.






15 yaştan 7 aylığa kadar değişen yaş aralıklarındaydılar.
Sormadan edemiyor insan:
Miniciksiniz daha siz!
Nereden buldunuz bu hastalığı? 
Ne işiniz olur sizin hastalıkla, hastaneyle?
İnşallah hiçbirini hatırlamayacaksınız ve size aktarılan anılar olarak kalacak hepsi.

Bir annemiz odasında hediye paketini açarken minik delikanlıyı video almış. Hemen gelip bizimle paylaştı.

Ne kadar ince bi düşünce!
Öyle heyecanla açmış ki paketini, çığlıkları bize kadar gelmişti zaten.

Bir annemiz hıçkırıklara boğuldu.
"Ben de yardım ederdim başkalarına. Şimdi benim çocuğumun yardım edilen tarafta olması dokundu" dedi. 
Başka bir anne çocuğu iyileştikten sonra bize katılmaya söz verdi.
Aslında müzik ve pasta da vardı planda ama doktorları yiyeceğe izin vermedi. 
Çocuklar yerine anneleri ayrı bir odaya çağırdık ve yeni yıl pastamızı onlarla yedik.
Hediyeler, pastalar ve süslemeler tamamen gönüllüler tarafından hazırlandı.
Herkes bir ucundan tuttu, bir hediyeyi almaya talip oldu.
Aslında hiç de pahalı bir şey değil bir çocuğu mutlu etmek, yüzünde bir tebessüm oluşturmak..
Emeği geçen, destek olan, vesile olan herkese yürekten teşekkürler..


Bu da partiden bir mutluluk karesi.
Soldan 3. kızımızı hatırladınız mı? Beyaz bilgisayar isteyen küçük melek. (http://narcelen2.blogspot.com/2012/11/bir-guzel-haber-beyaz-bilgisayar-ve.html)

İnşallah en kısa zamanda sağlıklarınıza kavuşursunuz ve bir sonraki partimiz bunu kutlamak için olur.
2013 hepinize sağlık ve yepyeni umutlar getirsin küçük melekler..

25 Aralık 2012 Salı

Yeni yıl mimi


Sevgili Bricit, yeni yıl için birbirinden güzel dilekler yazmış, her birine yürekten aminn dediğim.
Beni de 2013 dilekleri için mimlemiş.
Bu benim ilk yeni yıl mim olması açısından apayrı bir yere sahip.
Daha önce bloglarda hep görürdüm ama benim bir blogum yoktu o zamanlar.
Blogumla birlikte girdiğim ilk yeni yıl ve ilk yeni yıl mimi bu.

Ben bu yıl bir değişiklik yıl yeni yıldan bir şey dilememeyi tercih ediyorum.

Her yıl çok mu yükleniyorum acaba yeni gelen yıla?
Eziyor muyum acaba onu beklentilerim altında diye bir öz eleştiri yaptım.
Gerçi her yıl hedeflerime ulaştım ama yine de bu yıl farklı olsun.
2013'cüğüm sana beklenti yüklemiyorum.
Ağacının altındaki paketlerde benim için bir çok güzellik bulunduğundan eminim.
Herkese güzelliklerle dolu bir yıl diliyorum..
Ve mimi Ebru i.S ile okuyan'a gönderiyorum..


23 Aralık 2012 Pazar

takvim önemlidir, bilmediğin takvimi kullanmaya gelmez

Maya iyidir, kullanmasını bilene. 
hamura kat, kabarsın. 
maske yap, cildini beslesin. 
takvimiyle ne işin var?
 LÖSEV takvimi kullan! 
hem odan güzelleşir, hem seni ürkütmez, hem de çocuklara bi faydan dokunur ;)
Her zevke, her yaşa hitap eden modeller mevcut. 
Birkaçını seçtim örnek olarak..


LÖSEV takvimlerinden edinmek için buraya lütfen

21 Aralık 2012 Cuma

Son dakika: Cennetten bildiriyorum

Geriye sayım başladı.
Nefesler tutuldu, saatin 14:47'yi göstermesi bekleniyor.
Son konuşulanlar cennette bizi kimlerin beklediği hakkında.
Yapılan kamuoyu yoklamasına göre halkın büyük bir çoğunluğu hurilerden ümitli:

Küçük bir kesimin ise tereddütleri bulunmakta:

Cennetten son dakika yapılan açıklama halk arasındaki söylentileri durduracak nitelikte.
Ancak bunu bildirmekten üzüntü duyarım ki halkımızı üzecek:

Ancak Nuri'ler konusu hala belirsizliğini koruyor. İster misiniz karşımıza şöyle bir sahne çıksın:

Bunu istemeyen ölsün, hakikaten ölsün diyoruz sayın seyirciler..

Not: O diil de tarihe şöyle bir düşülür mü ki: 
" Ünlü son sözler: "-21 Aralıkta kıyamet mi kopacakmış, hahaha, salak bunlar!" kayıt yeri: şirince"



20 Aralık 2012 Perşembe

Da Vinci'den neyiniz eksik..


Bugün yemekte resim çekinin,
sizin de son akşam yemeği resminiz olsun 
:)

18 Aralık 2012 Salı

kaldı mı sana 3 günlük dünya?


Bugün ayın 18'i olması itibarıyle
Hakikaten 3 günlük dünya oldu bu dünya!
Değmez yani şekerim..
keep your smiley :)

30 Kasım 2012 Cuma

Bir güzel haber: Beyaz bilgisayar ve insanlık hala bir yerlerde varlığını sürdürmekte

Önceki yazımda bahsetmiştim kızımızdan.
Henüz 15 yaşında, yıllardır kanserle savaştığından ve doktorların yapabilecek birşey kalmadı dediğinden.
Bir isteği vardı, bembeyaz bir bilgisayarının olması.
Elimizden geleni yaptık, ulaşabildiğimiz her yana haber saldık.
Damlaya damlaya göl olur dedik, bir damla da senden olsun dedik.
Garip tepkiler aldık, onları geçmek istiyorum, bazıları belki Allah yardımcıları olsun diyip geçti, bazıları belki onu da demedi.
Ama bazıları var ki, onlar birer damla olmak istedi güçleri yettiğince.
Çevremde biriktirdiğim güzel insanlar vardı, beni yıllardır bilen, içimi dışımı herşeyimi tanıyan.
Serzenişte bulunduğum o önceki yazımdan sonra beni hiç tanımayan güzel yürekli insanlar da katılmak istediklerini söylediler.
Hem de ben kimim, neyin nesiyim bilmeden, sadece bu bolgdqa okudukları bir kaç cümleyle.
Devir kötü, kimseye güvenemiyorsun, duygu sömürüsüyle, yalanla dolanla neler neler yapılıyor.
Ama onlar bana inandı.
Çok teşekkür ediyorum Sevgili Fiamma, Sevgili  kalbe giden yol ve sevgili Nalan.
Damlalarımız çoğaldı, gerçekten göl oldu, deniz oldu.
Ve o güzel yüzde koccaman bir gülümseme oluşturdu.
Şu gülümsemenin güzelliğine bakar mısınız:


Umarım doktorları yanıltır ve daha nice gülümsemeleri olur.
Dualarımız onunla ve tehlikeli hastalıklarla savaşan tüm çocuklarla..

23 Kasım 2012 Cuma

Ey İnsanlık, hala bir yerlerde kaldığına inanmak istiyorum..


Dünyanın bir yerinde hala iyi insanlar, hala taşlaşmamış, çarpmayı unutmamış yürekler olduğuna inanmak istiyorum.
İnanmaya da hazırım ama somut bir kanıt görebiliyor değilim.
15 yaşında bir çocuğumuz var, dünya güzeli bir kız.
Yıllardır kanser tedavisi görüyor, ancak doktorlar kimsenin duymayı, kendilerinin de söylemeyi hiç istemediği o cümleyi kurdular ne yazık ki:
"Artık yapılabilecek bir şey kalmadı!"

Evet ailesi için çok zordur. 
Evet kendisi için de çok zordur daha gençliğinin başında bile değil.
Ama ahlanıp vahlanmanın, yazıkk lı cümleler kurmanın, üzüldüm demenin kimseye bir faydası yok.
Kızımızın son bir isteği var:
Bembeyaz bir bilgisayara sahip olmak.
Elimizden geldiğinde çabuk bir çözüm bulmaya, para toplamaya çalışıyoruz.
Mümkün olduğunca çok insan ulaşabilmek adına da facebooka yazdım, dedikodudan başka bir işe de yarar belki bu site diye.
Kimseden bilgisayar almasını da istemiyoruz.
Ama damlaya damlaya göl olur.
İnsanlar kendilerini etkilemeyecek şekilde 3-5 bişeyle katkıda bulunmak ister belki dedim.
Gördüğüm manzara ilginç oldu.

Çevremde altlarında son model cipler, arabalar olan, dışarı her çıkışında masada yüzlerce tl bırakan, 3 basamaktan aşağı giysi almayan arkadaşların hiçbiri kılını kıpırtdatmadı.
Tersine boğaz tokluğuna çalışan, ay sonuna ucu ucuna getiren insanlardan dönüt geldi: ben de katkıda bulunmak isterim diye.
Hatta o kılını kıpırdatmayanlardan tepkiler nasıl dersiniz?
"Ne gerek var ki ölecekmiş zaten."
"Ömrü yetecek mi o bilgisayarı kullanmaya."
"Maltepe pazarından kullanılmış birşey alın gitsin, kaç gün kullanabilecek ki?"
"Beyaz olmasa nolurmuş, bulduğuna şükretsin!"
Ben yazarken utandım, onlar söylerken utandı mı bilmiyorum.
Bir de Merak ettim, dilemem ama acaba kendi çocuklarının başına gelse de aynı cümleleri kurabilirler miydi" diye.

Vay be!!
Cepler doldukça yürekler küçülüyor mu acaba?
Cüzdanı göğüs cebinde taşımak mı kalbi sıkıştırıyor?
Kimseyi yargılamak değil tabi ki niyetim, haddim de değil.
Üzüldüm sadece.
Bu kadar mı kaybetmişiz insanlığı?
Kimin ne verdiği de umrumda diil, tek isteğim o çocuğun yüzünün gülmesi.
Diğerlerini ben sadece Allaha havale ediyorum..


21 Kasım 2012 Çarşamba

Cicilerim mi gelmişşş

Geçen hafta Şanlıurfa'daydım.
Ne güzel günlerdi Allahım, hava sıcak, kebaplar muhteşem, tatlılar ayrı bi muhteşem.
Bugüne kadar hiç et yememişim ben, onu anlamış oldum.
Ben yokken de hediyelerim gelmiş.
Moonlightcat'13'ün çekilişinde çok cici hediyeler kazanmıştım (tahtaya tık tık, nazar değmesin şansıma).
Hediyelerim gelmiş, masamın üzerinde beni bekliyorlarmış.
Bakın ne güzeller..
Onlar artık benim.
Eldivelerim, ki moonlightcat13 onları elleriyle örmüş, Ankarada hava soğumaya başlamışken tam da, ceplerimde yerlerini aldılar.
Diğerleri de çalışma masamın üzerinde
Kitabımdan dayanamayıp dün iki sayfa okudum ama kitap okumaya biraz ara vermem gerekiyor bu sıralar..
Bu yüzden kitap kuleme eklendi.
Çok teşekkür ederim Moonlightcat13.
Ellerine sağlık..

12 Kasım 2012 Pazartesi

Yolda ve Bahçemde Nihayet Yeşerdi Umutlar

Aylardır bunu okuyorum kısmında duruyordu bu kitap.
Dikkat edenler olduysa eğer, ne bitmez kitapmış demişlerdir.
Başına doğru dürüst oturamadığım için uzadı da uzadı da.
Çok uzayınca da soğuyorum bir kitaptan ve başkasına geçiyorum.
Bu yaz bunu bol bol yaptım, hiç hoşlanmasam da maymun iştahlı durumlarından.

Debbie Teyze bir seri halinde kitapla girdi hayatımıza.

6 Kasım 2012 Salı

Anti depresan şarkılarım çıksınlar bakalım..

Herkesin bi depresif dönemi vardır.
O zamanlarda çıkmak istediğimizde başvurulanlar da bellidir; çikolata (benim için nutella) ve insana kendine iyi hissettiren şarkılar.
Sevgili Bricit de bu şarkıları sormuş.
Bakalım bakalım neler iyi geliyormuş bana:

Ajda'nın bu şarkısı favorilerimin başındadır.
Yaşadım, yaşıyorum
Başım yukarıda meydan okuyorum hayata ve sana
Gönlüm doluyor aşkla, barıştım bak hayatla
Başladım yaşamayaaaa
(ki bir de döndün bak, geldin şimdi, bugünü aslında nasıl sabırla bekledimdi kısmı var ki, çile bülbülümdeki Allahhhhh faslını ben burada kullanıyorum)



Hazır başlamışken hayatımızdan da mikropları atmak gerekir.
2012'nin bana en büyük katkılarındandır bu.
Tüm mikropları attım, hayatım oldukça steril.
Onları atınca miss gibiler dolduruyormuş yerlerini, o yüzden içinize sinmeyen dost mu, aşk mı atın gitsinnn!
Seviyorsun her önüne geleni
Arıyorsun değerini bileni
Bu zamanda tabiata güvenip işe başlanmaz
Sana bi önerim olacak hayatından mikropları attt!



Ohhh mikroplar gitti, ortalık miss oldu, hanımeli koktu.
Şimdi silkenip kendimize gelip, ne kadar muhteşem olduğumuzu yeniden fark etmek gerekir.
Bu konuda Muratcığımın yardımı her daim hoşuma gitmiştir.
Ne kadar güzel büyülü bir kokun var
Sen görmeden bir yel eser senden
Nasıl bi ses tonun var
Ne söylesen masal gelir LaFontaine'den
(Akustik sevenler için şarkının akustik versiyonu burada, ve müthiş olmuş)





Kendimizi de toparladık, dersimizi aldık.
Bu dönemden de bir sürü şey öğrendik.
Bundan sonra 
Hani bu hayat ümit bağlayamam
Olmadı diye oturup ağlayamam
Gönlü geniş olan sükutu öğrensin
Sevgimi yok yere ele bağlayamam
gelir mi diye hayallere sığınamam
Kemale eren kendinden versin

diyoruz ve yaşadığımız hiç bir şeyden pişmanlık duymuyoruz.



Ve kendi değerimizi de anladığımıza göre fark etmemiz gereken içimizdeki minicik çocuğa sahip çıkmamız gerektiği
Artık beni asla yaralayamaz hayat eğer istemezsem
Yılalr beni kolay yakalayamaz ben durup beklemezsem



Bütün bunlardan sonra o bizi üzmüş olan şeyin ne kadar önemsiz olduğunu fark etmemiz, aslında hayatımızda herşeyin gayet yolunda olduğunu anlamamız an meselesi
Bugün aşk yüzünden eyvallah ölmedim
Serseri bir kurşun da düşmedi payıma
İmamın kayığına binmedim daha
Oh be dedim her şey yolunda



Bundan sonra hayatımızda güzel şeyler olmasına hazırız artık
Hadi çağıralım:
Yeni sabahla yeni aşk gelsin bana
yeni bir hayat olsun bundan sonra
Gülsün gül yüzüm mutlu olsun kalbim
Bunca uzun yıldan sonra bunu ÇOKK hakettim


Bir de yeni olarak Sıla'nın yeni şarkısını keledim listeme.
Onu bu postumda paylamıştım.
kesinlikle anti depresan bir parça.
Umarım sana da iyi geilrler Bricitim..

4 Kasım 2012 Pazar

Bir çocuk melek olmuş, melekler onu kapıda karşılamış

Dilek çocuklarımızdan biriydi sevgili Büşra.
Burada bahsetmiştim onunla tanışma hikayemden, bir hastane odasında, göğsünden, kolundan sarkan borularla.
Sarsılmıştım biraz, yaşıtları yarın süreceği ojeye uygun giysi seçmeye çalışırken yaşam savaşa veren bir küçük hanımla karşılaşmış olmaktan.
Ve o gün anlamıştım bir kez daha, ne kadar şanslı olduğumuzun çoğumuzun, ama bunun ne kadar az farkında oluşumuzun.
Bir annenin çocuğu için elinden hiç bir şey gelmeyişinin yarattığı çaresizliği anlayamasam da hissetmiştim bir kaç dakikalığına.
Dileğini aldım o gün ve zaman kaybetmeden yolladım, bir an önce gerçekleşebilmesi için.
Kendine ait bir odası olmasını istemişti Büşra, kardeşimle kalabileceğim bir oda demişti ben sorar sormaz, net bir şekilde.
Bayramda kardeşi aradı beni.
Büşra'nın durumu kötüye gidiyor dedi.
Kısa süre önce beyin kanaması geçirmiş ve psikolojisi iyice bozulmuş.
Dileğini öne alabilir misiniz, mutlu olur belki biraz, dedi.
Elimden geleni yapacağıma söz verdim.
Dernekte çocukların durumlarının aciliyetine göre dilekleri öne alınabiliyor.
Bugün haberini aldım, aramışlar İstanbul şubeden Büşra'ya dileğinin gerçekleşeceğini bildirmek için.
Ama Büşra acele etmiş, odasını görmeyi bile beklememiş.....

Bağışla bizi Büşra, yetişemedik.
Odanı gördüğünde gülümsemeni sağlayamadık, elimizden geleni yaptık ama geç kaldık..
Hatta hediyeni bile vermeyi unutmuştum sana :(
Şimdi edebi yatağında rahat uyu.
Mekanın cennet olsun..


3 Kasım 2012 Cumartesi

Aslan gibi: Hayatı olduğu gibi karışılamazsan İliklemez önünü asla karşında

Yazayım diyorum, birşeyler birikiyor.
Sonra hangi birini yazayım diyerek vazgeçiyorum.
Herşey oldukça yolunda ve daha da iyiye gidiyor.
Güzel haftasonuna bu şarkıyla başladım ve paylaşmak istedim.
sözleri muhteşem ve ne kadar da beni anlatıyor..



Göze aldım her şeyi tabi
Yine boş bulundum sanki diye kendine sorarsın ya
Hani en güvendiğin anda
Doğal afet dolunayda iyimserliğini sollar ya

Hayatı olduğu gibi karışılamazsan
İliklemez önünü asla karşında

Korkmayacaksın çarpıp düşsen bile
Dipçik gibi sağlam duracaksın ayakta

Özüme sözüme döndüm
Doğruyu yanlışı gördüm
Ahh can çıkmamış yerinde
Aslan gibi geri döndüm
Ahhhhhh
 
Söz: Sıla
Müzik: Sezen Aksu

21 Ekim 2012 Pazar

Biz küçükken çok büyüktük aslında



Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Kaşlarımızı almayı bilmezdik, makyaj çok büyüklerin işiydi sevmezdik.
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, lükstü, zenginlikti.
Ailelerimiz en az beş kez arardı eve beş dakika geç kaldığımızda. Otobüsteyim bile diyemezdik, otobüsle bir yere gidemezdik. Otobüs lükstü, zenginlikti.
Koşa koşa eve varana dek nefes almazdık ve nerdesin sen sorusunu duymadan cevabı verirdik.
Biz bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı.
Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar konuşmazdık. Not yazardık birbirlerimize.
Biz diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir kalabalıktık.
Yani biz diyebileceğim kadar çok.
Biz küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu.

Sonra mı?
Büyüdük.!
Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik.
Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani.
Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk.
Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi.
Koşa koşa büyüdük.
Büyürken ne de çok küçüldük..

Nâzım Hikmet Ran

9 Ekim 2012 Salı

Bir hayat kurtarma mutluluğunu yaşayabilirsiniz, Lütfen yardım edin!


Gülenay Gürbüz..
THY çalışanı.
Daha 25 yaşında, gencecik ve hayat dolu.
Bu genç yaşına rağmen kan kanserini bir kez alt etmiş.
Ama ne yazık ki hain kanser tekrar nüksetmiş ve şu an durumu ciddi.
Kısacık ömrünü devam ettirmek, hayalini kurduğu onca şeye kavuşabilmek için ilik nakline ihtiyacı var.
Eğer 20 gün içinde uygun ilik bulunamazsa sadece fotoğraflarda kalacak.
Ve bizler yaşamaya devam edicez, yapmamız gereken tek şey bir tüp kan vermekken önemsemeyip, nasılsa birileri verir diyerek onun için küçücük birşeyi yapmadığımız için belki de suçluluk bile duymayarak.
Ama vebalini üzerimizde taşıyarak!
Sadece 1 tüp kan vermenize ihtiyacı var.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Akrabalık Dışı Kemik İliği ve Kordon Bankası Tel: 0 312 508 24 44.
ya da İstanbul için İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Kemik İliği Bankası 
Tel: 0 536 373 74 38
Eminim başka şehirlerden de yollanabiliyordur.
Sorunuz varsa iletişim için 0 533 296 60 04.

Lütfen duyarlı olalım.
Çünkü bugün başkasına uzattığınız yardım eline yarı sizin ya da sevdiklerinizin ihtiyacı olabilir, bunu hatırlayalım!

Ayrıca destek ve konu takibi için
https://www.facebook.com/groups/ayinherhaligulenaydir/

Gri günüm böyle renklendi bir mim ve ödülümle

Bütün haftasonu orada burada gezdiğim için dün evde kalma günü ilan edip kaytardım işten.
Zaten bisiklet sürmekten kollarım, dizlerim ve totişim hala ağrıyordu.
Dolayısıyla pazartesi sendromu benim için bugündü.
Yeni aldığım saks mavi (böyle mi yazılıyo bilmiyorum, neden saks onu da bilmiyorum, bildik bi mavi olamaz mıydı adı?) elbisemi giymiş, full makyajımı yapmış, topuklularımı çekmiş, kuaföre gidip fön çektirmiş olmama rağmen havanın bulutunun gölgesinde kalıp "offf ne iğrenç bi günn" diyerek geldim okula.
Hava soğuk olsun tamam (inatla kısa kollu giymeye devam ediyorum, yakında boğazım ağrıyo demeye başlarım) ama nolur güneş olsun yaa!
Güneş olmadan ben seretonin salgılayamıyorum.
Odama geldim ve bilgisayarımı açtım ki Sevgili Bricit beni hem mimlemiş, hem de ödüllendirmişş!!
Canımmmm..
Güneşim oldu, gülümseyişim oldu..

Ödülün için çok teşekkür ediyorum ve benden de sana benden de sana diyorum..




Çantamdaki 5 şey:
# Bugün pespembe olan, tazelesem de tazelemesem de yanıma aldığım Ruj
# Saçlarım çabuk dağıldığı için arada bi ihtiyaç duyduğum küçük, katlanabilir, aynalı tarak
# Biraz sümüklüyüm, her an burnum akabilir, bu yüzden kağıt mendil 
# Dışarı adım attığım an kulağıma takıp müziği açtığım telefon kulaklığı
# Karnım tok, altım kuruyken değmeyin keyfime, bu nedenle günlük ped

Odamdaki 5 favori şey:
# Üzerine herşeyi işaretlediğim, LÖSEV'in çıkartmalı şirinler takvimi
# Elim kolum olan, başucumda duran çift yönlü (biri düz, biri tümsek) ayna
# Üstüste duran, içi toka dolu ikea'dan aldığım üçlü sepetim
# Kardeşimin safranboludan benim için aldığı pencere şeklindeki küpe askım
# Yatağımın üzerinde yumuk yumuk uyuyan pisipisim

Bu ay planladığım 5 şey:
# İngilizce öğrenmekten müthiş keyif almak(!); yarın kursa başlıyorum da, kendimi motive ediyorum böyle.
# Yaz sonu derinlemesine bi cilt, saç vs bakımı yaptırmayı düşünüyorum da randevu almak kasıyo. Canım istediğinde ben geldim diyip gitsem ya olmaz mı?
# Urfa'ya gitmek; seminerimiz orada, uçak biletimi de aldım. sabırsızlanıyorum.
# Spor salonu üyeliğimi yenilemek; ee yaz boyu büyüyen totoyu düzeltmek lazım di mi?
# Arkadaşlarımı eve davet edip yeni öğrendiğim tüm tarifleri üzerlerinde denemek.
Tezimle ilgili bi planım olmaması ne hoş (!)

Almak istediğim 5 şey:
Amanınnnn, dün kredi kartı borcumu içeren bi sms aldım. 4 haneli rakamlara ulaşmış.
O yüzden uzunn süre bişey almayı düşünmek istemiyorum.
Ama kargolarım bi an önce gelirse ve aldığım elbiseler üzerimde harika durursa çok mutlu olurum.

Beni Mimleyen kişi Bricit'ten etkilendiğim 5 şey:
# Garfield sevgisi, ki ben de bayılırım. Garfield kanunları hayat felsefemdir hatta.
# Gönül rahatlığıyla "evlenmek istiyorum kardeşim" demesi. Bıktım çünkü etrafımdaki "ayy yok bana göre diil" ayağı yapan haspalardan. ben de evlenmek istiyorum ayrıca, kimsenin sevgilisi olmak istemiyorum artık. daha yapılacak 3 çocuğum var (ilgiliye duyurulur!)
# Dobra olması, size ne kardeşim dediği postlarını "ohhh ellerin dert görmesin" diye okuyorum, sanki benim demek istediğim insanlar da okuyomuş gibi havaya giriyorum.
# Çok yönlü olması; bakıyorum bi ün kozmetik ürünü anlatıyo, bi gün hayatını, bi gün okuduğu kitabı. Standart bi konusu yok ve bunu seviyorum.
# Gözlerini dicem; hiç görmedim ama yine de gözlerinin çok güzel olduğunu düşünüyorum.

Veee ben de ödülümü ve sorularımı severek takip ettiğim Kibritçi Kız, Mavi umut ve Asabi bakire' ye yolluyorum, eğer cevaplamadılarsa..

4 Ekim 2012 Perşembe

510 milyon kilometre kare; Dünya gerçekten küçük ya da belki fazla büyük, bilemedim ben!


Yüzölçümünün 510.065.284 km² olduğunu söylüyor wikipedia. Bunun , %29,2'si (148.939.062 km²) karalarla kaplıymış. 
Rakamı okuyamıyor olsam da yine de Dünya küçük bi yer.

Sevgili arkadaşlarımın benim için hazırladıkları süpriz doğum günü kutlamasında Melih "blogunu buldum senin" demişti.
Hönkk diye kaldım.
Blogumu nereden bulabilir ki, hiçbir yerde yazmıyor, hiç lafı da geçmedi?
Tut ki onca blogun içinden denk geldin, benim olduğunu nereden bilebilirsin?
Sude'nin dileğini gerçekleştirmenin ardından yazdığım postu bulmuş.
Bulmuş yani ciddi ciddi.
"Son cümlenden tanıdım seni" dedi.
Nasıl bir son cümlem varmış yahu! İçime işlemiş resmen :D

Ardından Hicran'ın profilinde aynı yazıyı gördüm.
O da bulmuş blogumu.
Tekrar hönkkk oldum.

Ardından, benim onca yemek blogunun içinden bulduğum ve takip ettiğim, nefis tarifleri sayesinde kardeşime bile karnıbahar yedirmeyi başardığım sevgili Hayatın tatları ile ortak arkadaşlarımız olduğunu öğrendim.

Cumartesi günü yolda bi cüzdan buldum ve sahibine ulaşmak ümidiyle içinden bulduğum karttaki numarayı aradığımda karşıma yeni rektör yardımcım çıktı.
Cumartesi sabahın 10:30'nda üstelik, insanlık yapayım derken işimden olabilirdim..

Pes dedim..

Dünya küçük, dünya gerçekten pek bi küçük.

Peki dünya bu kadar küçükken ve herkesin yolları bi şekilde kesişirken sen hala neden yoksun benim tombul yanaklı, akça pakça doğmamış Batın'ımın eşşek sıpası babası??
Sen dünyanın hangi cehennemin dibi köşesindesin acaba??
Bu kadar küçük bi dünyada beni bulamama beceriksizliğini nasıl gösterebildiğine hayret ediyorum!!

26 Eylül 2012 Çarşamba

Ayrılık Sonrası Sendromları: Serdar Ortaç Sendromu Yükleniyor %78

Pucca severler zaten okumuştur.
Komik, eğlenceli, biraz ergen işi olmakla birlikte on ikiden vuran psikolojik analizleri olan bir kitap "Küçük aptalın Büyük Dünyası".
Kafa dağıtmak, rahatlamak için birebir.
Dili zaman zaman argoya kayıyor ve küfür içerikli.
Kitapta en sevdiğim, dönüp dönüp okuduğum kısmı paylaşmak istedim.
Kendinden birşey bulmayanı görmedim.
+18 dir, affınıza sığınıyorum..

Tehlikeli bir masal ya da hayal kırıklığı denizi için can yeleği; ŞİMDİ DE SİZ SOYUNUN PRENSİM!

İnandık, güvendik ve sonunda kaç defa sokulduk bir yılan tarafından?
Yılanın zehri miydi  acımızın nedeni damarlarımızda dolaşan,
yoksa o yılana en karanlık odalarınızı açmış olmak mı?
Derinlerde bir prens yatıyor olan inancımız mı daha güçlüydü yoksa o prense ulaşamamış olmanın getirdiği başarısızlık duygusu mu?
Her seferinde akıllandım diyip kaç defa daha bulduk kendimizi hayal kırıklıkları arasında?
Kaç defa azmedip kalktık ayağa?
Kaç defa kül olduk?
Kaç defa külleimizden güle döndük?
Ve kaç defaya yetece gücümüz küllere, küllerden güllere dönmeye?
Ben çok soyundum, buyrun şimdi de siz soyunun prensim..

Padişahla karısının bir türlü çocuğu olmuyormuş, ne yapmışlarsa bir çocuk sahibi olamamışlar.
Bir gün yaşlı, uzun sakalları beyaz bir adam saraya konuk gelmiş, padişah adamı çok sevip akşam yemeğine alıkoymuş.
Yemekten sonra sakallı ihtiyar, '' Galiba sizin meyveniz yok,'' demiş.
Padişah hemen atılmış ''Her meyveden var, ne istersiniz?'' demiş.
''Yok,'' demiş ihtiyar, ''onu söylemiyorum, galiba sizin çocuğunuz yok, onu söylemek istiyorum.''
Padişahla karısının gözleri dolmuş, ''Çok istedik, ama olmadı,'' demişler.
''Peki'' demiş ihtiyar, '' ben size bir yol göstereceğim, dediklerimi yaparsanız bir çocuğunuz olur.
Ülkenin en ucundaki dağın tepesinde bir pınar var, baharın yaza bağlandığı gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, güneş de çıkarken çırılçıplak o pınara girip yıkandıktan sonra, ''hayırlısı neyse o olsun'' deyip birbirinize kavuşacaksınız.
''Yaşlı adam bunları söyledikten sonra odasına çekilmiş, ertesi sabahta kimseye görünmeden saraydan ayrılıp gitmiş.
Padişahla karısı, büyük bir kalabalıkla yola çıkmışlar, dağın başındaki pınara girip yıkanmışlar, sonra da çadırlarına çekilip yataklarına girmişler.
Padişahın karısı, '' Allahım bize bir evlat ver de nasıl verirsen ver,'' demiş.
O gece padişahın karısı hamile kalmış. 

Aradan dokuz ay geçmiş. Doğum vakti gelmiş.
Saraya en ünlü ebelerini çağırmışlar. Ama sultan bir türlü doğuramıyormuş.
Kentte babasıyla ve üvey annesiyle yaşayan çok güzel ve çok fakir bir genç kız varmış. Padişah, öfkesinden karısını doğurtamayan bütün ebelerin başını vurdurtmuş.
Bunu duyan kötü kalpli üvey anne, saraya gidip, '' Benim bir üvey kızım var, sultanı doğurtsa doğurtsa o doğurtur,'' demiş.
Bunun üzerine saraydan adam gönderip kızı çağırtmışlar.
Kız başına ne geleceğini anlamış, doğru annesinin mezarına gitmiş, annesinden akıl sormuş:
 ''Anneciğim ben ne yapacağım, hiçbir ebenin doğurtamadığı sultanı doğurtmak için beni çağırdılar, benim de kellemi kesecekler.''
Tam o sırada aksakallı ihtiyar peydah olmuş mezarın yanında, ''Ağlama kızım, '' demiş, '' ben sana ne yapacağını anlatacağım, dediklerimi yaparsan kelleni kurtarırsın.''
Sonra kıza ne yapacağını anlatmaya başlamış.
''Sultan benim dediklerimi tutmadı, hayırlısını isteyeceğine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karından bir yılan taşıyor şimdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütün kokusunu alan yılan da çıkacak.''
Kız saraya gitmiş, ihtiyarın dediklerini yapmış.
Gerçekten de sultan, kocaman, kara bir yılan doğurmuş.
Hemen padişaha haber vermişler. Sultan hanım ağlamış, ''Ne yapacağız'' diye bir zaman çırpınmışlar, sonunda ''Yılan mılan, evlat evlattır,'' deyip yılanı kimseye göstermeden sarayın arka odalarından birine yerleştirmişler.
Ülkede de padişahın bir evladı oldu diye şenlikler yaptırmışlar.

Aradan yıllar geçmiş, arka odada bırakılan kara yılan büyümüş, bir gün padişah babasına haber göndermiş, ''Ben artık evlenmek istiyorum'' demiş.
Padişah, ne yapsın, bir tanecik evladı. Vezirlerden birinin kızını oğluna istemiş.
Düğün yapılmış, gelini gerdeğe sokmuşlar, ertesi sabah kapıyı bir açmışlar ki, kızın cesedi bir köşede yatıyor. Yılan kızı sokup öldürmüş.
Başka bir vezirin kızıyla evlendirmişler. Yılan onu da sokup öldürmüş.
Saraydaki kızlar birer birer öldükten sonra, halktan kızlarla evlendirmeye başlamışlar yılan prensi, o kızlar da ölmüş.
Genç kızlar saraya gelin gidip birer birer ölüyormuş.
Halk, prensin yılan olduğunu bilmiyormuş, ama prensle evlenen bütün kızların öldüğü memlekette yayılmış, herkes kızını memleketten kaçırmaya çalışıyormuş.

Bir gün yılanı doğurtan ebe kızın üvey annesi, saraya gitmiş, ''Benim çok güzel bir kızım var, sultanı da zaten o doğurtmuştu, prensin dilinden o anlar, onunla evlendirin prensi,'' demiş. Hemen kadının evine adamlar gönderilmiş, kız babasından istenmiş, adamcağız ne yapsın, padişaha hayır diyecek hali yok ya, kızını vermiş.
Bunu duyan kız öleceğini anlamış, hemen annesinin mezarına koşmuş yeniden.
''Anneciğim, beni prensle evlendirecekler, ama prens bir yılan. Beni de öteki kızlar gibi sokup öldürecek, genç yaşımda öleceğim,'' demiş.
Kız annesinin mezarı başında ağlarken, beyaz sakallı ihtiyar görünmüş yeniden. ''Ağlama'' demiş, ''yılan kılığındaki prens aslında çok yakışıklı bir delikanlıdır, dediğimi yaparsan insan haline döner, çok mutlu bir hayat sürersiniz.''
''Seni gerdeğe sokacakları zaman, üstüne kırk gömlek giyeceksin. Sen odaya girince yılan, sana soyun diyecek, sen bir gömleğini çıkart, sonra da ona, 'şimdi de siz  soyunun prensim' de, o da derilerinden birini çıkartacak, sonra sana yeniden 'soyun' diyecek. Sen yine ikinci gömleği çıkarttıktan sonra ona 'şimdi de siz  soyunun prensim' diyeceksin, böyle böyle ona kırk derisini de çıkarttıracaksın, kırkıncı derisini çıkarttıktan sonra yakışıklı bir delikanlıya dönecek. AMA SAKIN OLA Kİ, O BÜTÜN DERİLERİNİ ÇIKARTMADAN SEN SOYUNUP ÇIPLAK KALMA. O DERİLERİNİ ÇIKARTMADAN SOYUNURSAN, SENİ ÇIPLAK GÖRÜRSE SOKUP ÖLDÜRÜR.''
Kız hazırlanmış, alıp saraya götürmüşler, düğün olmuş, sonra kıza gerdeğe gireceksin demişler, kız da ihtiyar adamın dediği gibi kırk gömlek giymiş üstüne, her şey ihtiyarın dediği gibi olmuş.
Bir kız çıkarmış gömleğini, bir yılan çıkarmış derisini, birlikte soyunmuşlar.
Sonunda kırkıncı deriden de sonra yılan çok yakışıklı bir delikanlı olmuş, ikisi yıllarca mutlu yaşamışlar.

Ahmet Altan_Tehlikeli Masallar adlı kitabından..


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...